Adres
Cumhuriyet Mah. Dekanlar Sok. No:2 D:1 Süleymanpaşa-TEKİRDAĞ
Danışan Destek Hattı
0850 307 57 22
Adres
Cumhuriyet Mah. Dekanlar Sok. No:2 D:1 Süleymanpaşa-TEKİRDAĞ
Danışan Destek Hattı
0850 307 57 22
Travma ve yas süreçleri, bir kişinin hayatında deneyimleyebileceği en zorlayıcı yaşam tecrübelerini kapsar. Ani gelişen yaşam olayları karşısında bireyler korku, şok, endişe ve hatta dehşet hissi yaşayabilmektedirler. Travma sonrası uzun süre yaşanan bu gibi olumsuz duyguların etkileri, bireylerin yaşam enerjilerini düşürerek yaşamsal işlevselliklerini ciddi düzeyde bozabilmektedir. Kayıp, ölüm ve yaşantısal bir dönemin bitmesi gibi durumlarda şok ve çaresizlik duygularının baskın şekilde hissedildiği yas süreci de karşımıza travmatik bir deneyim olarak çıkar. Örneğin, sevdiğiniz birini kaybetmeniz sonrası ölüm sonrası yas süreci; genellikle hüzün, özlem ve duygusal boşluk hissi yoğun şekilde duygusal acıyla yoğrularak yaşanır.
Yas süreci aşamaları boyunca yaşanan duygusal durumlar oldukça zorlayıcı ve yıpratıcı düzeye gelerek travma ve yas sonrasında psikolojik zorluklar yaşamaya neden olabilmektedir. Bu süreçler daha çok yaşamdaki yıkıcı etkileri ile ön plana çıkar. Ancak araştırmalar travma ve yas sürecinin aynı zamanda insanların gelişiminde de bir fırsat yaratabileceğini göstermektedir. Üstelik bu gelişimi yaşayanların oranı da araştırmalara göre azımsanacak düzeyde değildir. Kısacası travma ve yas sonrası gelişim mümkündür. Öyleyse bunun nasıl olabileceğini bilimsel gerçekliklere dayanarak öğrenmek faydalı olacaktır.
Gelişim sürecinin daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle travma ve yas kavramlarının tam olarak ne anlama geldiğinin bilinmesi gerekir. Travma, kişinin maruz kaldığı olayın şiddeti ve tehdidi nedeniyle hem zihinsel hem de duygusal olarak rahatsız edici bir deneyim yaşamasıdır. Bu deneyim kişinin yaşamsal işlevselliğini bozarak günlük hayatını rutin şekilde sürdürmesinin önüne geçmektedir.
Travmatik olaylar genelde aniden ortaya çıkan, kişinin kendisini hazır hissetmediği durumlarda gelişen ve bu nedenle kişinin kendisini aciz, güçsüz, savunmasız ve zayıf hissederek korkmasına, aşırı endişe ve kaygı hissetmesine neden olan ciddi bir kaza, doğal afet, şiddet, taciz, tecavüz, savaş, ölüm ve kayıp gibi durumları içerir.
Yas ise kişinin kayıp yaşadığı durumlarda ortaya çıkan hem fiziksel hem de duygusal olarak kişinin olumsuz hissetmesine neden olan normal bir tepkidir. Bu; bir kişinin sevdiklerinin kaybı, ilişkilerin sonu, hastalık, iş kaybı, insan yaşının ilerleyerek gençliğin bitip yaşlılığın başlaması gibi gelişimsel dönemlerin sonu veya önemli radikal değişiklikler gibi farklı nedenlerden kaynaklanabilir.
Travma ve yas sonrası gelişim, bir kişinin yaşadığı travma sonrasında olumsuz deneyimlere rağmen, psikolojik olarak büyümeyi, olgunlaşmayı ve gelişmeyi deneyimlemesi anlamına gelir. Bu kavram, “post travmatik büyüme” olarak da adlandırılır.
Travma sonrası gelişim, genellikle kişinin zihinsel, duygusal, ruhsal açıdan kendini yeniden keşfetmesi ve bu süreçte öğrenmesi, büyümesi ve gelişmesiyle karakterizedir. Travma ve yas sonrası gelişim, kişinin yaşamının her alanında pozitif değişiklikler yapmasına yardımcı olabilmektedir. Örneğin:
Travma sonrası gelişim süreci, her bireye farklı şekillerde etki eder ve bu etkiler her bireyde farklı sonuçları ortaya çıkarabilir. Travma ve yas sonrası gelişim süreci, bir kişinin yasını ve acısını kabul edip bunların üstesinden gelmesi için kişinin hem düşünsel hem de fiziksel aksiyon alması sonucu başlar. Bu aksiyonlar zamanla kişinin olgunlaşarak gelişmesine hizmet eder. İlgili süreçte psikoterapi, sosyal destek grupları ve kişinin gelişimine destek sağlayan kitap, müzik, hobi edinme, bir hayvan ya da bitkinin bakımını üstlenme gibi diğer iyi gelen kaynaklar, bir kişinin travma sonrası gelişim göstermesinde önemli derecede rol oynayan faktörlerdir.
Travma sonrası gelişim, bir kişinin travma ve yas sonrası yaşamında pozitif değişiklikler yaratabileceği bir süreçtir. Ancak bu konu hakkında bazı yanlış anlamalar veya yanlış varsayımlar da sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bunlar aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Travma sonrası gelişim, travmayı unutmak veya travmanın etkisini tamamen ortadan kaldırmak demek değildir. Tam aksine yaşanılan olaylar karşısında hissedilen olumsuz duyguları kabullenerek kişinin bundan sonrası süreçler için olumlu şeyleri yaşaması adına farkındalık dönemi olarak değerlendirilir.
Örneğin ciddi bir trafik kazası geçirmiş olan kişi, kaza sonrasında bu kazayı yaşayana kadar hayatını nasıl sürdürdüğünün muhakemesini yaparak bu muhakeme sayesinde hayatının ne kadar değerli olduğunu fark edebilir. Böylece bundan sonrası için daha sağlıklı yaşam sürmeye başlayabilmekte ve daha sağlıklı ilişkiler kurabilmektedir. Bu olumlu etkiler ise travmayı unutturmaz, hatta tam aksine kişinin travmasını zaman zaman hatırlatarak travma sonrası gelişim gösterdiğini yansıtan olumlu duygu, düşünce, davranışların devam etmesinde sürdürücü motivasyon kaynağı olur.
Travma yaşanmasının ardından gösterilen gelişim, travma ve yas sonrası stres bozukluğunun (TSSB) tedavisi değildir. Çünkü TSSB, psikiyatri tarafından konulan klinik bir teşhis ve tedavi yaklaşımı gerektirir. Travma sonrası stres bozukluğu teşhisi konulması sonucunda, psikoterapi ve ilaç tedavisi sayesinde semptomlarda azalma ile bireyin psikolojik dayanıklılığın iyi seviyeye gelmesi söz konusudur. Böylece travma sonrası gelişim bu sürecin olumlu bir sonucu olarak karşımıza gelir. Kısacası travma sonrası gelişim travma sonrası stres bozukluğunun bir tedavisi değil ama tedavi sonrası beklenilen olumlu bir sonuçtur.
Travma sonrası gelişim, bir kişinin travma sonrası hayatında olumlu değişimler yaratabileceği bir süreç olsa da, bu değişimlerin oluşması kesin değildir. Çünkü travma sonrası gelişimle ilgili tüm olumlu süreçlerin düzeyi, süresi ve kalıcılığı kişiden kişiye farklılık gösterir. Travma sonrası gelişimle ilgili farklılıklar ise:
İlgili durumda birey travmatik olayı yaşayana kadar hayatında ne kadar olumlu bir süreç sürdürürse travma sonrası stres belirtilerinin düzelmesi ve kişinin travma sonrası gelişim göstermesi daha kolay olacaktır. Ancak yaşanan travmatik olay, kişinin kaldırabileceği stres yükünün çok üzerindeyse (örneğin savaş ya da deprem gibi durumlar yüzünden kişinin tüm ailesini gözünün önünde kaybetmesi ya da alkollü araç kullandığı için birinin ölümüne sebep olmak gibi durumlarda) travma ve yas çok daha uzun süre etkilerini sürdürebilir. Böylece depresif duygu durum halini baskın düzeye getirebilmektedir.
Söz konusu örnekte de olduğu gibi büyük olaylarda kişinin travma sonrası gelişim durumları daha az düzeyde ya da daha uzun yıllar sonra ortaya çıkabilmektedir. Aynı zamanda göç, iş değişikliği, ekonomik sıkıntılar, boşanma ve hastalık gibi farklı konulardan kaynaklı üst üste yaşanan farklı travmalar da varsa, kişinin travma sonrası gelişim gösterme durumu yine tek bir travma yaşamış ve çevresinde yeterli sosyal destek hisseden bireye göre daha az olabilir.
Travma ardından gelen iyileşme süreci, bir kişinin travmanın etkisinden kurtulup normale dönmesi demek değildir. Travma ve yas sonrası gelişim, kişinin travmayla başa çıkma sürecinde kendini keşfetmesi, büyümesi ve gelişmesi için kişiye fırsat sunan bir yoldur.
Aslında hepimiz olayları yorumlama biçimlerine bağlı olarak olaylardan farklı düzeylerde olumlu ya da olumsuz şekilde etkileniriz. Nasıl ki bir ortamda iyi niyetle yapılan bir şakaya bile herkes farklı düzeylerde gülebiliyorsa, travmatik yaşantılardan etkilenme düzeyleri de farklıdır ve bu farklılık her birey için normal kavramında da değişkenlik gösterir.
Travma sonrası gelişim gösteren bazı bireyler hayata karşı daha dik duruşlarını göstermek için bazı yorumlarda bulunurlar. Bu yorumlardan bazıları şöyledir:
Yukarıda verdiğimiz örnekler gibi travma sonrası gelişim göstermiş kişilerin ağzından daha birçok söylem ve yorum çıkabilmektedir. Ancak bu söylemlerde anlatılan travmatik olay sanki yaşanması gereken bir durummuş gibi algılansa da aslında bu söylem algısal yanılmaya neden olabilmektedir. Çünkü bu kişilerin aslında kastettikleri şey travmatik olayların getirdiği olumsuz duygu durum halini atlattıktan sonra farklı bakış açılarını kazanabilmiş olmalarıdır. Bu durumda aslında kişilerin travmatik olayları normal olarak görmedikleri, travmatik olaylardan sonra yaşamlarındaki olumlu değişiklikleri normal gördükleri anlamına gelmektedir.
Travma sonrası gelişim herkes için geçerli olmayabilir. Çünkü bazı insanlar, yaşadığı travmanın büyüklüğüne, uğradığı zarara ve travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinin yanı sıra farklı psikolojik rahatsızlıklarının da olmasına bağlı olarak travma ve yas sonrası gelişim gösteremeyebilmektedirler.
Travma sonrası gelişim kişinin sağlıklı düşünme, duygusal dengeyi sağlama, olayları muhakeme etme ve yorumlama becerilerini bozabilecek her türlü psikolojik semptomun düzelmesinden sonra ortaya çıkması beklenen bir sonuçtur. Ancak bazı kişiler travma ve yas sonrası gelişimi hayatlarında hiç yaşamazken, bazıları ise bu değişimleri fark edemeyebilirler.
Yaşadıkları acı sonrası gelişim gösteren kişilerin yaptığı davranışlar veya yaşam tarzındaki değişiklikler toplum tarafından çoğu zaman yanlış anlaşılabilmektedir. Bu yanlış anlaşılmalar ise bireye karşı önyargılara neden olmaktadır. Örneğin eşini aniden kalp krizi nedeniyle kaybeden bir kadının, eşinin vefatından bir ay sonra dışarıda birileriyle oturup gülerek muhabbet edebildiğinin görülmesi, özellikle geleneksel toplumlarda kadının eşini çok kolay unuttuğunu ve eşinin ölümüne üzülmediğini düşündürebilmektedir.
O kadına yaşadığı travmatik süreç sorulduğunda kadının eşini aniden kaybetmesinin kendisine çok acı verdiğini, hayatta en sevdiklerini her an kaybedebilecek bir durumun olduğunu fark ettiğini, artık etrafında sevdiği herkesle daha sık görüşüp, sevdikleriyle daha çok bir arada kalarak güzel anılar biriktirmek istediğini söyleyebilir. Hayatı artık sadece iş ve görevler olarak yaşamanın doğru olmadığını ve insanların sevdiklerine de yeterli vakit ayırması gerektiğini fark eden bu kadın için gamsız demek kesinlikle doğru değildir. Bu durum, yaşanılan yas evrelerinin ardından travma ve yas sonrası gelişime bağlı görülen olumlu duygu durum hali olarak karşımıza çıkmaktadır.
Travmatik olaylar olumsuz ve acı verici hadiselerdir. Ancak kişinin kontrol alanı dışında kalan ve yaşam içerisinde meydana gelen bu olumsuz olayların sonrasında hayat tecrübeleri edinerek hem düşünsel hem de duygusal yönden olgunluk ve gelişim sağlamak psikolojik dayanıklılığı yeniden iyi bir düzeye getirme konusunda fayda sağlamaktadır.
Söz konusu fayda travmatik olayın kendisinde değil, edinilen yaşam tecrübesinin kişiye kazanımlarından yola çıkarak sağlanır. Çünkü travmatik yaşantı kişinin hayatında bir olgu ya da olay olarak tek başına acı veren kötü bir anı olarak hatırlanır. Ancak travmatik yaşantı kişi tarafından bir yaşam tecrübesi olarak görülmeye başlandığında kişi kendi yaşamını bir bütün olarak ele almaya başlar. Kişinin hayatına bütüncül açıdan bakması ise kişinin sadece kötü yaşanmışlıklara değil, aynı zamanda iyi yaşanmışlıklara da odaklanmasına ve bundan sonra olabilecek iyi günleri yaşamak adına kendinde yaşam enerjisi bulmaya yardımcı olur.
Her insanın hayat karşısında kendine has bir duruşu vardır. Bazı kişilerde bu duruş, hayatı enerjik yaşamak ve daha iyimser yönden düşünmek olurken, bazı kişilerde ise daha karamsar ve çabuk pes eden tavırlar olarak görülür. Hayatı dinamik süreçler içerisinde inişli çıkışlı bir yolculuğa benzetecek olursak, bu yolculuğu tamamlamak için gerekli olan dayanıklılığa sahip olduğumuzda yolculuk daha keyifli bir hale dönüşür. İşte hayatın içerisinde güzel günlerde mutlu olabilmeye karşı duyarlı olmak kadar, üzücü ve yorucu günlerde de dirençli durmak travma sonrası gelişim için önemli bir kriterdir.
Psikolojik dayanıklılık ruhumuzun bağışıklık sistemi gibidir ve ruhsal açıdan yaşadığımız zorlanmalar karşısında da psikolojik dayanıklılığımız güçlü olduğu sürece zor zamanları daha kolay atlatabilmekteyiz. Ancak psikolojik dayanıklılık demek hayata karşı dik duruş ya da yıkılmaz, yenilmez olmaya çalışmak gibi bir güç gösterisi anlamına gelmez.
Psikolojik dayanıklılık; insanın kendi özdeğer, özsaygı, özsevgi, özkabul, özgüven ve özyeterlilik gibi öze yönelik değerlerinin yüksek olması, mantık, muhakeme, anlama ve dikkat gibi bilişsel süreçlerinin güçlü olması ile kişinin sorunlarla baş etme becerilerinin iyi düzeyde olması sonucu bütüncül açıdan psikolojik iyi oluş haliyle açıklanan ruhsal güç kaynağıdır.
Travmatik olayların üstesinden gelmek zaman ve çaba gerektiren bir süreçtir. Kişilerin, kendilerini tanıyarak, güçlü yönlerini kullanarak ve sorunlarıyla işlevsel şekilde sağlıklı başa çıkma yolları öğrenerek travma sonrası gelişim göstermeleri de mümkündür. Ancak travma sonrası gelişim için dayanıklılık veya dirençli duruş gibi psikolojik güçlere sahip olmak faydalı olsa da insanların travma sonrası gelişim göstermesinin tek yolu bu değildir. Destekleyici bir aile veya arkadaş grubu, terapi desteği, sağlıklı yaşam tarzı (beslenme, egzersiz vb.) ile pozitif düşünce tarzını benimsemek de kişilerin travma ve yas sonrası gelişim göstermelerine yardımcı olabilir.
Bir kişinin yaşadığı travmanın ardından oluşan olumsuz deneyimlere rağmen, travma ve yas sonrası gelişim olumlu değişimler yaşayabileceği bir süreçtir. Bu süreçte, kişinin birçok farklı alanda kişisel yönden gelişme ve ruhsal olgunlaşma anlamında büyüme göstermesi mümkündür. Yaygın olarak görülen travma sonrası gelişim alanları şunlardır:
Bireyin stres, korku, kaygı gibi olumsuz duyguları yoğun yaşamasına neden olan olumsuz olaylar karşısında öz yetkinlik ve öz kontrol becerilerinin devreye girerek problem çözme stratejilerinin doğru şekilde uygulandığı, psikolojik açıdan kişinin kendisini yeterli ve güçlü hissetme durumudur. Travma sonrası gelişimin göstergelerinden biri olarak da karşımıza gelebilen öğrenilmiş güçlülük sayesinde birey yaşadığı sorunlarla başa çıkmada daha etkili olmak, olumlu düşünce geliştirmek, yaşamın anlam ve amacını daha fazla keşfetmek ve kendine güveni artırmak gibi konularda gelişim sağlayabilir.
Travma sonrası gelişim döneminde, kişilerin ilişkilerinde gelişim gösterebilecekleri birçok farklı alan vardır. Yaşanılan travmanın düzeyine ve travmatik olaya bağlı olarak kişiler, çiftler arasındaki ilişkilerden iş hayatında çalışma arkadaşlarıyla olan ilişkilerine kadar pek çok ilişki sorunun üstesinden gelebilmektedirler. Ayrıca travma ve yas sonrası ilişkiler üzerinde gözlemlenen gelişim boyutları; kişinin arkadaş çevresini genişletmesi, sosyal destek ağlarını güçlendirmesi, daha derin bağlılık ve anlayış geliştirmeleri, diğer insanların duygularına ve deneyimlerine daha fazla saygı göstermeye başlamaları ve empati duygusunu artması sayılabilmektedir.
Travma sonrası gelişim, kişilerin kendilerinde olumlu değişimler yaşamalarına yardımcı olur. Bu olumlu değişimler arasında; kişinin yaşamının anlamını ve amacını yeniden değerlendirmesi, daha fazla özsaygı ve öz-şefkat geliştirmesi gösterilebilir. Böylece travma öncesi daha stresli olan bir kişi, travma sonrası gelişim gösterdiğinde hayatı daha sakin ve daha sağlıklı şekilde yaşamaya çalışabilir. Aynı şekilde insanlarla ilişkilerinde daha agresif olan ve çabuk sinirlenen bir kişide travma ve yas sonrası gelişim sürecinde insanlara karşı daha sakin ve saygılı yaklaşmaya başlayabilir.
Kişilerin manevi inançlarında ve inançlarına göre hareket etme biçimlerinde travma ve yas sonrası gelişim değişim yaşayabilmelerine sebep olabilir. Bu değişimler arasında;
Zorlu travmatik deneyimler sonrasında gelişim göstermek yaşam içerisinde mümkündür. Travma sonrası gelişimi sağlayan faktörlerin neler olduğu ise aşağıda açıklanmıştır. Bunlar:
Travma sonrası gelişim için travma yaşamış bireylerin aile, arkadaş ve toplumsal dayanışmayı da içine alan sosyal desteği yeterli düzeyde hissetmeleri çok önemlidir. Sosyal destek, kişinin yalnız olmadığını ve yaşadığı acıların üstesinden birlikte gelebileceği kendisini seven, değer veren kişilerle birlikte olduğunu hissettiren güçlü bir kaynaktır. Sosyal destek duygusal olarak rahatlamaya ve olumsuz duygu durum haliyle daha kolay baş etmeye yardımcı olur.
Travma sonrası dönem, yaşanılan travmatik olaya bağlı olarak kişinin yaşamında büyük bir değişim, acı ve zorluklarla dolu olabilmektedir. Maneviyat ise kişinin bu süreçte hayatta kalma gücüne ve duygusal dayanıklılığına katkıda bulunan içsel güç kaynağı olarak karşımıza gelir. Örneğin doğal afet, savaş veya terör saldırısı gibi travmatik bir olay sonrasında kişilerin kendilerini yeniden güvende hissedebilmeleri için inançları doğrultusunda dua etmek, şükretmek, inancına göre dilek dilemek, adak adamak gibi manevi değerlerin etkili rol oynadığı bilinmektedir.
Özellikle büyük acı ve kayıplar içeren travmatik durumlar sonrasında kişiyi hayata bağlayan en büyük güç manevi bağlılık olarak karşımıza çıkar. Bu nedenle sevdiklerini kaybetmiş insanlar manevi ve dini inançlarıyla hayata tutunarak travma ve yas süreçlerini atlatırken kendilerini daha güçlü hissedebilmektedirler.
Travmatik bir olay, kişinin yaşamında büyük değişimlere neden olurken, bu değişimlere uyum sağlamak ise bir süreç gerektirir. İlgili süreç içerisinde yaşanılanları kabullenme hali, kişinin hayatında olup biten herşeyi daha iyi anlamasına ve gelecekteki yaşamı için sağlıklı bakış açısı geliştirmesine yardımcı olur. Ancak kabullenmek terimi sadece olayları oldu bitti olarak görmek demek değildir.
Kişinin yaşadıklarını kabullenebilmesi demek, olayları hem kendi bakış açısından hem de farklı bakış açılarından çok yönlü değerlendirerek ortaya çıkan sağlıklı fikri benimseyebilmesi demektir. Bu nedenle kabulleniş durumu yaşanmışlığı kabul etmenin çok daha ötesinde bilişsel ve duygusal süreçlerin harmanlanmış hali olarak karşımıza gelir.
Eğer kabulleniş süreci sağlıklı düşünceleri barındırmazsa o zaman kişide kurban psikolojisi etkileri ile depresif duygu durum hali baskın olabilir. Bu yüzden kabullenme süreci yaşanılan olumsuz olayla ilgili kişinin kendisine yönelik öz eleştiri yapmasından kendisine bu durumu yaşatan şeyi eleştirmesine, hatta sorunun kaynağını tespit etmesinden çözüme kadar pek çok yönden olayı ele alarak bütüncül şekilde değerlendirebilmeyi içerir. Dolayısıyla kabullenme süreci travma sonrası gelişimin ortaya çıkmasına hizmet eden faktörlerin başında gelmektedir.
Travmatik olaylar, kişinin hayatını derinden etkileyerek kişi üzerinde birçok olumsuz duygu ve düşünce yaratabilmektedir. Ancak çözüm odaklı düşünmek, kişinin olayların üstesinden gelmesine, kendisini toparlamasına ve yaşamında olumlu değişiklikler yapabilmesi için motivasyon kazanmasına yardımcı olur.
Çözüm odaklı düşünmeye yönelik bakış açısında kişi, olayları kontrol etmeye yönelik değil, olayların kendisini nasıl etkilediğini kontrol etmeye yönelik düşünür. Bu durum, sorunun kaynağını anladıktan sonra şimdiki şartlar altında ne yapılabileceğini bulmada kişiye rehberlik eden bir düşünce tarzı olarak karşımıza gelir. Örneğin, doğal afetler sonrasında insanlar büyük maddi kayıplar yaşayabilirler ve bu kayıplar, kişilerin psikolojik sağlıklarını da olumsuz etkiler. Söz konusu durumda çözüm odaklı düşünmek, kişinin öncelikle yapabileceği somut adımları belirlemesini sağlayabilir.
Yani hasarlı eşyaların tamir edilmesi veya değiştirilmesi için gereken adımların belirlenmesi ve bu adımların uygulanması, hasar tespitinin yapılması ve sigorta şirketlerine başvurulması gibi eylemler kişinin kendisinde öz yeterlilik algısını yükseltebilir. Böylece psikolojik dayanıklılık gösterebilecek mücadele gücünü ve umut düzeyini de arttırabilir. Çözüm odaklı bakış açısı da travma sonrası gelişime hizmet eden faktörler arasındadır.
Travma sonrası dönemde, yaşanmış olumsuz olaylar nedeniyle umutsuzluk ve çaresizlik duyguları yoğun şekilde hissedilmektedir. Zor durumlar içerisindeyken yaşanan umut kaybı ise kişinin travmaya bağlı olumsuz duygu durum halinin iyileşmesini yavaşlatabilir veya engelleyebilir.
Umut duygusu, kişinin kendisine olan güvenini yeniden kazanmasına, olumlu bir bakış açısı geliştirmesine ve duygusal açıdan iyi olma sürecine katkı sağlamasına en büyük desteği sağlayan duygudur. Çünkü umut duygusu, travma ve yas yaşayan bir kişinin yaşadığı olumsuz durumun içinden kurtulabileceğine ve hayatının kontrolünü yeniden eline alabileceğine yönelik olumlu düşünceler geliştirmesini sağlar.
Umut etmek, kişilerde görülen travma ve yas sonrası stres belirtilerinin üstesinden gelmelerinde güçlü bir motivasyon kaynağıdır. Böylece kişi umut duygusuyla beraber hem çözüm odaklı düşüncelerini daha çok geliştirirken hem de kendisine destek olacak terapi veya diğer tedavi yöntemlerini kabul etmeye yönelik eyleme geçer.
Özgüven; kişinin kendi özüne yönelik hissettiği özdeğer, özkabul, özsevgi, özsaygı, özyeterlilik ve özşefkat değerlerinin de yüksek olması sonucu bu değerlerin birleşerek ortaya çıkardığı motivasyonel bir güçtür. Özgüvenli kişiler, zor zamanlarda bile kendi özlerinde hissettikleri değer güçleri sayesinde sorunun çözümüne yönelik hedeflerine odaklanabilir, hedeflerle ilgili adımları atabilir ve kendi yaşamlarının kontrolünü yeniden ellerinde tuttuklarını hissedebilirler.
Örnek olarak, yaşadığı trafik kazası sonrasında yaralandığı için uzun süre fiziksel rehabilitasyon görmesi gereken özgüveni yüksek olan bir kişi, kendi içsel gücünü daha fazla hissederek odağını tedavisi üzerinde yoğunlaştırabilir ve daha kısa sürede tedaviden fayda görmeye başlayabilir.
Zaman, travma ve yas sonrası gelişim sürecinde önemli bir yere sahiptir. Olumsuz yaşantıların üzerinden geçen zaman sayesinde kişiler, travmatik yaşantılardan uzaklaşarak kendilerini iyi hissettirecek olumlu yaşantıları deneyimleme fırsatı bulurlar.
Kişiler travmatik yaşantılarından sonra şimdiki zamanın getirilerine ve etrafında olup bitenlere yeniden uyum sağlayabilmeleri için kendilerine zaman tanımalıdırlar. Çünkü zaman, travma ve yas sonrası gelişim sürecinde kişinin kendisini yeniden inşa etmesi, duygusal yönden iyileşmesi ve ruhsal açıdan olgunlaşmaya yönelik büyümesi için ihtiyacı olan kaynaklardan biridir.
Bilişsel yetenekler, kişinin travma ve sonrası gelişiminde etkilidir. Bu yetenekler kişinin olayları anlama, anıları hafızasında işleme, muhakeme etme, yorumlama, ön görebilme, değerlendirme ve yeniden yapılandırma yeteneğiyle ilgilidir. Kişinin bilişsel kabiliyetleri, kişinin yaşadığı travmatik durumla baş edebilmesi için içinde bulunduğu şartları daha iyi anlamasına, olayları farklı bakış açılarıyla yorumlayıp çözüm odaklı düşünme biçiminin ortaya çıkmasına yardımcı olur.
Kişinin travma ve yas sonrası gelişim süreci öncesinde, travmatik olayı yaşamasına neden olan her şeye yönelik öfke, kızgınlık ve intikam hissi gibi olumsuz duygular baskın olabilir. Bu olumsuz duyguların yoğun şekilde sürdürülür olması, kişinin yaşadığı olumsuz anıları geçmişte bırakamamasına, bugünkü sağlıklı ilişkilerinin bozulmasına ve kendini yeteri kadar güvende hissedememesine neden olabilir. Ancak affetme yeteneği, kişinin bu olumsuz duygularını azaltıp sonunda tamamen ortadan kaldırarak travma ve yas sonrası gelişim sürecinde ruhsal olgunlaşma ve duygusal iyileşme sağlayabilen bir beceridir.
Affetmek, yaşanılan olumsuzlukların üstüne sünger çekmek demek değildir. Affetmek için önce kabullenmek gerekir. Sağlıklı düşüncelerle ortaya çıkan bir kabullenişin sonrasında kişinin yaşadığı travmatik durumun eskisi gibi kendisine olumsuz duygular hissettirmemesine ve nötrleşmeye yönelik attığı adımlar sonucunda affetme ortaya çıkabilir. Affetmek, her zaman barışmak anlamına da gelmeyebilir. Örneğin aldatma nedeni yüzünden travmatik bir durum yaşayan bir kadın, eşini affetmiş hissettiğinde eşiyle barışmış olmayabilir ve ancak bu onu yeniden seveceği anlamına da gelmez. Söz konusu durum, eşinin aldatma sonrasında kendisine hissettirdiği olumsuz hisleri durdurup, eşinin bu yaptığını kabul ettiği ve aldatılma durumuna üzülmek yerine kendi hayatına odaklanarak kendisini mutlu edeceği durumlara yönelmesi anlamına gelir.
Affedebilirlik, kişinin kendisine ve başkalarına olan hoşgörüsünü artırır ve duygusal zekasını geliştirir. Bu durum, kişinin daha sağlıklı ilişkiler kurmasına yardımcı olarak daha mutlu ve tatmin edici bir yaşam sürmesine katkı sağlar. Böylece affetme sayesinde duyguların nötrleşmesi sonucu farklı bir bakış açısı ile hayata devam edebilmek de travma ve yas sonrası gelişimi sağlayan faktörlerden biri olarak karşımıza gelir.
Kendinize zaman verebilirsiniz. Travma ve yas sonrası gelişim için en önemli adımlardan biri, kendinize zaman vermek ve zaman içerisinde olumlu yaşantıların olumsuz yaşantılarınıza daha baskın geleceğine güvenmektir. Ancak travmatik bir yaşantı sonrasında travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), depresyon, kaygı bozukluğu ve uyku bozukluğu gibi belirtileriniz varsa mutlaka psikolojik danışmanlık desteği alınız.
Olumlu bakış açısı geliştirebilirsiniz. Olumlu bakış açısı geliştirmek, bardağı sadece boş tarafıyla değil, dolu tarafıyla da değerlendirmenizi sağlar. Ayrıca sosyal desteğe açık olmaya çalışabilirsiniz. Sosyal destek, travma ve yas sonrası gelişim için önemlidir. Aile, arkadaşlar ve toplum tarafından desteklenmek, hem duygusal olarak rahatlamaya hem de olayın üstesinden gelmek için kişinin kendisini daha güçlü ve daha özgüvenli hissetmesine yardımcı olur.
Kendi içsel gücünüzü ortaya çıkaran kaynaklarınızı kullanabilirsiniz. İçsel gücünüzü ortaya çıkaran kaynaklar kullanmak, içinde bulunduğunuz duruma karşı daha olumlu hissetmenizi sağlar. Bu kaynaklar arasında meditasyon, yoga, egzersiz, sanatsal aktiviteler, doğa yürüyüşleri veya hobi edinimi gibi aktiviteler yer alır.
Kendinize şefkatli olabilirsiniz. Kendinize şefkatli olmak, travma sonrası gelişimin önemli bir parçasıdır. Kendinize zaman tanıyın, kendinizi yargılamayın ve kendinize yardımcı olacak şekilde hareket edin. Aynı zamanda profesyonel yardım alabilirsiniz. Travma sonrası gelişim için bir psikoterapist ile konuşmak size büyük fayda sağlar. Psikoterapi seanslarında uzman kişi, sizinle birlikte olayı ele alarak olayın neden olduğu stresi azaltmanıza ve travmatik yaşantıyla baş etmenize yardımcı olur.
Travma ve yas sürecini sağlıklı şekilde aşmak, kişinin psikolojik sağlığı açısından son derece önemlidir. Bu süreçlerde bireylerin birçok farklı duygusal, zihinsel ve fiziksel zorlukla başa çıkmaları gerekebilir. Psikoterapi, travmatik süreçleri aşmaya yardımcı olabilecek en etkili yöntemlerden biridir. Kurumumuzda verilen psikoterapi hizmetleri, bireylerin travma veya yas sonrası gelişim yaşamasına yardımcı olacak teknikleri kullanarak onların daha sağlıklı şekilde iyileşmelerini hedeflemektedir. Kurumumuzda alacakları psikoterapi hizmeti ile kişiler;
Kurumumuzda verilen psikoterapi hizmetleri, bireylerin travma ve yaslarını aşmalarına yardımcı olurken aynı zamanda travma ve yas sonrası gelişim yaşamalarını da destekleyecek şekilde yürütülmektedir. Bu süreçte sizlere; bilişsel davranışçı terapi, şema terapi, EMDR terapisi ve sanat terapisi gibi bilimsel psikoterapi ekolleri ile SAS Metodunu uzmanlarımız profesyonel bir şekilde uygulamaktadırlar.
Siz de yaşadığınız travma ve yas süreçlerini sağlıklı biçimde atlatmak istiyorsanız kurumumuzdan online veya yüz yüze terapi hizmeti alabilirsiniz.
Mutlu günler dileriz.
Önceki yazımıza https://mutluyasam.com.tr/titreme-hastaligi-tremor-nedir/ linkinden ulaşabilirsiniz.
İçerikler