Adres
Cumhuriyet Mah. Dekanlar Sok. No:2 D:1 Süleymanpaşa-TEKİRDAĞ
Danışan Destek Hattı
0850 307 57 22
Adres
Cumhuriyet Mah. Dekanlar Sok. No:2 D:1 Süleymanpaşa-TEKİRDAĞ
Danışan Destek Hattı
0850 307 57 22
Çalışma yaşına gelmiş, ancak çalışmayı tercih etmeyen ve ebeveynlerinin evinde yaşamına devam eden gençlere eskiye oranla son yıllarda daha fazla rastlıyoruz. Bu gençler yaşamlarının en verimli zamanlarında çalışma hayatına girmiyorlar ve aynı zamanda eğitim yaşamlarına da devam etmiyorlar. Bahsettiğimiz gençlerin büyük çoğunluğu dar bir sosyal çevreye ve kısıtlı keyif alanlarına sahipler. Türkçede “ev gençleri” olarak adlandırdığımız bu grup, İngilizcede “NEET” kavramıyla anılıyor.
Ev genci olarak adlandırdığımız gençleri karşılayan NEET kavramı, 1990’lı yıllarda ilk kez İngiltere’de anılmıştır. Ardından dünyada pek çok ülkede yaşanan bir olgu hâline gelmesi neticesinde toplumsal olmaktan ziyade küresel bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ev genci, 18-24 yaş grubunda yer alan ve çeşitli nedenler sonucunda çalışmayan, ancak eğitimine de devam etmeyen veya eğitimini yalnızca hobi amaçlı sürdüren gençler için kullanılan bir terimdir. Bu gençler iş aramıyorlar, iş konusunda oldukça seçici davranıyorlar veya olası iş imkânlarını değerlendirmiyorlar.
Herhangi bir işe girmeyen ev gençleri, ebeveynlerinin evinde yaşıyor ve ihtiyaçlarını onların maddi imkânları üzerinden karşılıyorlar. Bu da ev gençlerinin ebeveynlerinden maddi ve manevi olarak ayrışamamalarına neden olarak onları çoğu yönden ebeveynlerine bağımlı kılıyor.
Sonuç olarak bu gençler, yaş gelişim dönemlerinin gerekli kıldığı şekilde ebeveynlerden tamamen ayrışma, işe başlama, maddi bağımsızlık sağlama, iş çevresi edinme, karşı cinsle ciddi ilişkiler içerisine girme ve kendi ailesini kurma gibi görevlerini de gerçekleştirememiş oluyorlar.
Ev gençleri, yaş gelişim dönemlerinin temel görevlerinden biri olan iş edinme sürecini bir türlü başlatamadıklarından gelişimsel görev basamaklarında ilerleyemiyorlar. Bu tıkanma sonucunda maddi bağımsızlık edinme, yaşam kararlarını kendi başlarına alabilme, karşı cinsle ciddi birliktelikler içinde olma ve sonucunda aile kurabilme gibi gelişimsel görev basamaklarına ulaşmakta güçlük çekiyorlar. Kısacası bu gençler, gelişim basamaklarını çıkarken bir basamakta durup diğer basamaklara adım atamamanın çaresizliğini ve üzüntüsünü yaşıyorlar. Tüm bu gelişimsel görevler de zamanla birikerek ev gençlerinin gözünde adeta bir çığ gibi büyüyor.
Ev gençleri maddi bağımsızlıklarına ulaşamadıklarından ebeveynlerine birçok yönden bağımlı olmaya devam ederek onların kararlarını onaylamasalar bile uygulamak durumunda kalıyorlar. Örneğin gençlerin eve giriş çıkış saatleri, ev içi sorumlulukları ve seyahatleri gibi pek çok konuda ebeveynlerinin kurallarına göre hareket etmeleri gerekiyor. Dolayısıyla kişisel karar mekanizmalarını kullanamayan bu gençlerde öfke, üzüntü, çaresizlik ve yetersizlik gibi duygular yoğun biçimde kendini göstermeye başlıyor.
Herhangi bir eğitim almayan veya çalışmayan ev gençleri, belirli bir uğraş alanları ya da hedefleri olmadığından oldukça fazla olan boş vakitlerini ise değerli bir uğraş adına geçiremiyorlar. Bu durum da onlarda amaçsızlık, sıkıntı, bıkkınlık, başarısızlık ve memnuniyetsizlik gibi duyguların aktive olmasına neden oluyor.
Eğitim almayan veya çalışmayan gençlerin sosyal çevrelerindeki diğer kişiler ise genellikle iş, eğitim veya evlilik gibi nedenlerle çoğu zaman onlardan uzaklaşmış ve kendilerine yeni sosyal çevreler edinmiş oluyorlar. Ev gençleri, akranlarının yaş gelişim dönemlerinin temel görevlerini tamamladıklarını görmeleriyle yetersizlik hislerini de yoğun olarak hissetmeye başlıyorlar. Aynı zamanda ev gençlerinin akranlarından mesafe veya hayat koşulları açısından uzaklaşmaları sonucunda sosyal destek azlığı da yaşayarak yalnızlık hislerinin ön plana çıktığı görülüyor.
Kısacası üzüntü, kaygı, umutsuzluk, çaresizlik, yetersizlik, başarısızlık, yalnızlık, bıkkınlık ve isteksizlik gibi duygular yoğunlaşırken başarı, keyif, mutluluk, eğlence gibi duyguların azalmasıyla aslında bu gençler depresif bir duygu durum içerisine giriyorlar. Bu duygu durumu da içinden çıkılmaz bir hâl alabiliyor. Aslında bu koşullar altında ev gençlerinin oldukça mutsuz hissettiklerini görebilmek pek de zor değil.
Eğitime devam ederek akademik kariyer basamaklarını tırmanmak ya da iş bularak ekonomik özgürlüğü kazanmak genç yetişkinlik döneminin temel gelişimsel görevlerinden biridir. Temel gelişimsel görevlerini yerine getirememek de doğal olarak genç yetişkinleri birçok yönden mutsuz eden bir faktör olarak karşımıza gelir. Bu mutsuzluk durumu ise gençlerin hayat memnuniyetlerini oldukça düşürerek onları depresif bir duygu durumuna sürüklemektedir.
Peki, ne oluyor da birçok genç, mutsuz olmasına rağmen bu gelişimsel görevleri yerine getirmeyerek ev genci pozisyonunda yaşamlarına devam ediyor?
Mutlu Yaşam Psikolojik Danışmanlık Merkezi Ailesi olarak bizler de bu sebepleri inceleyip, ev gençlerinin yaşamda güçlük çektikleri konuları anlayarak bu konuda ne yapılması gerektiğine dair çıkarımları yazımızın ilerleyen bölümlerinde sizlerle paylaştık.
Öncelikle “ev genci” olmanın başlıca nedenlerini genel olarak 7 alt başlıkta açıklayabiliriz:
Mesleki seçim, bir anda alınan bir kararla belirlenebilen bir sonuç değildir.
Mesleki seçim, temeli 0-6 yaş aralığındaki erken çocukluk dönemine dayanan ve sonrasında devam eden mesleki gelişim süreci sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Doğru ve sağlıklı meslek seçimlerini yapabilmek adına yaş gelişim dönemi özelliklerine uygun olarak kişilerin ilgi, yetenek ve değerlerini fark etmesi şarttır.
Örneğin soyut düşünme becerilerinin tam anlamıyla gelişim gösterdiği 11 yaş dönemine kadar mesleki gelişim, çevrede görülen meslekleri gözlemleme, kendini bu meslekler içerisinde hayal etme, bu hayalleri oyuna dökme ve yetenekleri yavaş yavaş fark etme olarak ilerleyebilir. 11 yaş dönemine kadar gerçekçi bir mesleki seçimden söz edilemese de bu deneme yanılmalar ile hayal ve oyunlar beraberinde yeteneklerin, ilgi ve değerlerin keşfi süreci mesleki gelişimde önemli basamaklardır.
11-17 yaş döneminde karakter gelişimi büyük oranda kalıcılaşmaya başladığından daha gerçekçi mesleki seçenekler belirlenebilir. Bu mesleki seçenekler, çevredeki meslek elemanlarını gözlemleme, mesleğin gerektirdiği eğitimleri araştırma, mesleki gereklilikler ve koşullara olan kişisel uyumu inceleme şeklinde değerlendirilebilir. Yetenek alanları, çevreden alınan geri dönütler ve kişisel gözlemler sonucunda analiz edilebilir. Bu dönemde ilgi, yetenek ve değer alanları artık daha kalıcı biçimde gözlemlenebildiğinden meslek alanları hakkında edinilen detaylı bilgiler ışığında mesleki seçenekler daraltılabilir.
18 yaştan itibaren başlayan yaş dönemde ise gençlerin mesleki seçimlerini yapmış ve seçilen meslek adına gereken eğitimleri almaya başlamış olmaları gerekir. Alınan mesleki eğitimlerden sonra da eğer kendileri adına doğru tercihlerde bulunmuşlar ve mesleki gelişim süreçlerini sağlıklı biçimde ilerletmişlerse bu gençlerin aldıkları eğitim doğrultusunda bir iş bularak kariyerlerine başlamış olmaları beklenir.
Ancak mesleki gelişim sürecinde beklenen aşamaların çeşitli sebeplerle kat edilememesi sonucunda mesleki yönden kendini sağlıklı değerlendirmede ve doğru mesleğe yönelmede sorunlar ortaya çıkabilir. Kısacası bazen çeşitli nedenlerle mesleki tercih aşamalarında ilgi, yetenek ve değerlerin doğru tespiti ile değerlendirmesi yapılamamakta ve gençler kendileri için doğru olacak mesleki eğitime yönelememektedirler. Örneğin matematiğe ilgisi olmayan, ancak bunu zamanında tespit edemeyerek veya göz ardı ederek matematik öğretmenliğini seçen bir genç, iş bulup çalışma aşamasına geldiğinde bir türlü harekete geçemeyebilir. Bunun sonucunda ise işsiz kalıp ebeveynlerinin yanına dönebilir.
Günümüzde ev gençlerinin özelliklerini incelediğimizde bu gençlerin ortak özelliklerinden birisinin de çocukluk dönemlerinde maruz kaldıkları ebeveyn tutumları olduğu gözlemlenmektedir. Bu gençlerin ebeveynlerinin genellikle aşırı korumacı, mükemmeliyetçi, otoriter veya ilgisiz tutumlara sahip olduğu görülmektedir. Bu noktada ebeveyn tutumlarının hangi yönlerden ev genci yetiştirmeye sebep olabileceği konusu önem kazanmaktadır.
Ev gençleri, genellikle sorumluluk alma bilinci yönünden yaş gelişim dönemlerine göre oldukça geride kalabiliyorlar. Çünkü bu gençlerden artık mesleki bir yön belirlemeleri ve bu yönde somut adımlarla ilerlemeleri beklenmekteyken bu gençler ne eğitim ne de çalışma yönünden bir adım atmayarak aslında hayatlarında hiçbir sorumluluk almamayı tercih ediyorlar. Hatta ebeveynleriyle yaşayarak kendi sorumluluklarının yükünü de onların sırtlarına yüklüyorlar.
Ancak ebeveynlerin sırtındaki bu ağır yükün bir nedeni de bugün genç olan çocuklarını yetiştirirlerken ağırlıklı olarak yansıttıkları ebeveyn tutumlarıdır. Çünkü genç yetişkinlik döneminde gereken sorumlulukların alınmamasının aslında çocukluk dönemindeki sorumluluk bilincinin gelişiminde oluşan sekteye uğramaların bir sonucu olduğu söylenebilir.
Sorumluluk bilincinin, çocuklarda doğuştan genetik mirasla getirilen ve mizaç olarak ifade edilen yapılarla değişkenlik gösterebildiği ve çevresel koşullardan etkilenen yönlerinin olduğu bilinir. Buna rağmen aslında sorumluluk bilinci, ebeveynlerin desteğiyle kazandırılabilen veya köreltilebilen bir yapıya sahiptir. Bu noktada sorumluluk bilincinin yaş gelişim dönemlerine göre kazanım süreçlerini öğrenmek ve ebeveynler tarafından nasıl desteklenmesi gerektiğini kavramak gerekebilir.
Sorumluluk alma, 0-6 yaş bebeklik ve erken çocukluk dönemini kapsayan süreçte edinilmeye başlanan, ancak takip eden gelişim dönemlerinde de değişen sorumluluk alanlarıyla geliştirilmesi ve ebeveynler tarafından desteklenmesi gereken bir davranış biçimidir. Örneğin 0-6 yaş döneminde kendi kıyafetlerini seçme, giyme ve çıkarma, tuvalet alışkanlığı kazanma, tuvalet sonrası temizliğini sağlama ve odasını toplama gibi sorumlulukların edinilmesi gerekir.
7-11 yaş olarak ifade edilen geç çocukluk döneminde ise okuma ve yazmayı öğrenme ile ödevlerini yapma gibi sorumlulukların edinilmesi beklenir. 11-18 yaş dönemini kapsayan ergenlik döneminde ise derslerini takip etme, ev işlerine destek olma, hayat düzenini planlama ve bu düzene uyma gibi sorumlulukların artık bireysel olarak takip edilmesi gerekir.
Sorumluluk alma bilincinin oluşabilmesi adına ebeveynlerin, çocukların yaş gelişim dönemlerine uygun sorumluluk alma davranışlarının ne olduğunu bilmeleri ve çocuklarına bu sorumlulukları kazandırabilmeleri adına fırsatlar oluşturmaları gerekir. Örneğin 0-6 yaş dönemindeki bir çocuğun kendi ellerini yıkaması için ebeveynlerinin ona önce model olarak el yıkamayı uygulamalı biçimde göstermeleri, ardından yardım ederek ellerini yıkamasını sağlamaları ve kademeli biçimde bu yardımlarını geri çekmeleri gerekir. Sonuç olarak ebeveynler, çocuklarının bu sorumluluğu bireysel olarak gerçekleştirebilmeleri için onlara fırsat tanımış olurlar.
Ancak bazı durumlarda erken çocukluk dönemi ve devam eden diğer gelişim dönemlerinde ebeveynler, çocuklarının sorumluluk alma davranışlarını sekteye uğratacak şekilde çocuğa ait birçok sorumluluğu üstlenirler.
Aşırı korumacı ebeveynlerin yetiştirdiği gençlerde daha çok gözlemlenen bu durum sonucunda gençler, sorumluluk bilinci geliştirme konusunda geride kalmaktadırlar. Ebeveynleri tarafından sorumlulukları yerine getirilen gençler, bunun sonucunda yaş gelişim dönemlerine uygun davranışlarını geliştirememekte, kendilerine güven duymada yetersiz kalmakta ve kişisel sorumluluk almaktan ziyade sosyal çevreden yardım alma beklentisi içerisine girmektedirler.
İlgisiz ebeveyn tutumları olarak adlandırılan durumda ise ebeveynler çocuklarına yeterince ilgi ve zaman ayırmadıklarından onların sorumluluk almaları adına pek fazla destek veya girişimde bulunmamaktadırlar. Bu şekilde yetiştirilen gençler ise yetişkin olduklarında yaşlarına uygun düzeyde sorumluluk bilincini geliştirememektedirler.
Mükemmeliyetçi ve otoriter tutumlara sahip ebeveynler ise genellikle çocuklarının sorumluluk alanlarını fazlasıyla önemseyerek bu alanlara dair konuları oldukça ön planda tutmaktadırlar. Bu tutum biçimindeki ebeveynlerden çocuklarına bilinçsiz biçimde aktarılan mesaj, ebeveynlerin çocuklarına duydukları sevginin, çocuklarının sorumluluklarını gerçekleştiriliyor olmalarına bağlı olduğu şeklinde olabilir.
Ebeveynlerin mükemmeliyetçi yönüyle perçinlenerek büyütülen bu bireyler, genç olduklarında kendilerini yetersiz ve değersiz hissedebilirler. Böylece gençler ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü ebeveynlerinin istediği standartlara ulaşamayacaklarını düşünebilirler.
Bu yetersizlik düşünceleri ise çaresizlik duygularıyla birleşerek sorumlulukların aksatılması ve görevlerin yerine getirilmemesi şeklinde kendini gösterebilir. Örneğin 20’li yaşlarında otoriter tutumlu ebeveynlere sahip bir genç, mesleğe başlama sürecinde de ebeveyn baskısıyla karşılaşabilir. Bunun sonucunda ise bu genç, kendi yaşına özgü gelişimsel sorumluluğunu alarak mesleğine uygun bir işe girmek yerine tamamen karşıt bir tutuma geçerek evde kalmayı tercih edebilir.
Ev genci olmanın nedenlerinden biri olan ve ev gençlerinin sayılarının artmasında önemli rol oynayan bir diğer unsur, teknoloji bağımlılığıdır. Ev gençlerinin teknoloji bağımlılığını anlamak için teknoloji ile bağlarının temel kaynaklarını iyice kavramak gerekir.
Öncelikle ev gençleri olarak adlandırılan grup, 18-24 yaş aralığındaki gençleri kapsamakta ve bu yaş grubunu oluşturan nesil, sosyolojide Z Kuşağı olarak adlandırılmaktadır. Tarihsel olarak bakıldığında ise 2000 yılı ve sonrasında doğanlar Z Kuşağı olarak anılır.
Öncelikle Z Kuşağı, kendinden önceki Y ve X kuşakları gibi teknolojiyle sonradan tanışmamıştır. Z Kuşağı olarak ifade edilen günümüzün gençleri, doğdukları andan itibaren teknoloji ile iç içe olduklarından onları teknolojiden bağımsız şekilde düşünmek elbette söz konusu değildir.
Bebeklik döneminden itibaren ellerinde telefon, tablet ve uçsuz bucaksız internetle beraber olan bu kuşak, günümüzde doğal olarak sosyalleşme, iş, hobiler ve eğitim gibi pek çok alanda teknolojiyi yoğun biçimde kullanmaktadırlar. Bu sayede pek çok kaynağa hızlı ve kolay biçimde erişebilirler. Ancak bu hız ve kolaylığı gerçek yaşamda da bekleyen gençler, sıklıkla hayal kırıklığına uğramaktadırlar.
Çünkü sosyal yaşam ve iş yaşamı, sanal dünyadan farklı olarak daha zor ve yavaş ilerleyen pek çok süreci içerir. Bu durum da gençlerin kaygı, üzüntü ve bıkkınlık gibi duyguları yoğun düzeyde yaşayarak rahat, hızlı ve bilindik olan kendi sanal dünyalarına çekilmelerine neden olmaktadır. Sosyal yaşamda, eğitimde ve iş sektöründe istediklerini bulamayan gençler de kolay ve alışılmış olan sanal güzelliklerin anlık keyiflerine dalarak gerçek yaşamlarını ertelemeye devam ederler.
Ev gençleriyle yapılan görüşmelerde edinilen diğer bir bilgi ise bu gençlerin kendi standartlarına uygun düzeyde iş bulmakta güçlük çekmeleridir. Genellikle geçmiş dönemlerde belli düzeydeki eğitim seviyelerine ulaşmış bu gençler, eğitimlerine ve kişisel hedeflerine uygun olduğunu düşündükleri mesleklerin hayallerini kurmaktadırlar. Ancak bu gençler, yüksek düzeydeki mesleklere ulaşana kadar alt düzeydeki meslekin basamaklarını çıkmakta veya iş gruplarına dâhil olmakta çekimser kalmaktadırlar.
Bunun nedeni olarak teknoloji ile her an iç içe olan bu gençlerin, internetin sağladığı global erişim sayesinde yüksek standartların söz konusu olduğu yaşamları sık sık görerek kendi kişisel standartlarını da üst seviyelere yerleştirmelerinden kaynaklanır. Teknoloji sayesinde gözler önüne serilen hızlı ve kolay kazanımlar da gençlerin iş yaşamında daha kolay ve çabuk biçimde ilerlemeye dair kişisel hedefler belirlemelerine ve bu hedeflere ulaşamayacaklarını düşündüklerinde ise geri çekilmelerine neden olmaktadır.
Ev gençlerinin çalışma yaşamına girmeme veya eğitimlerine devam etmek istememelerinde mevcut yaşamlarındaki konforlarından belli bir düzeyde memnun olmaları da etkili bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. X ve Y kuşaklarına göre yaşamlarında maddi veya manevi yönden çok fazla zorlanmayla karşılaşmamış bu gençler, mevcut rahatlıklarını bırakmakta güçlük çekmektedirler. Şehir yaşamı, iş yaşamına başlama yaşının artması, kardeş sayısının azlığı ve ebeveynlerin daha destekleyici tutumlar içerisinde olmaları sebebiyle bu gençler, ev yaşamlarını daha rahat biçimde devam ettirebilmektedirler.
İş veya eğitim almak için gösterilecek çaba ve mevcut konfor alanının dışına çıkılacağına dair endişe, gençlerde riske girmektense hiçbir girişimde bulunmama durumunu ortaya çıkarmaktadır. Örneğin iş bulduğunda yeni bir eve çıkacak, fatura ile kira giderleriyle uğraşacak ve eve dair sorumlulukları üstlenecek olan bu gençler, bu çabadan kaçınabilmekteler. Ayrıca bu çabalar sonucunda kazanılan maddi imkânlar, eğer kendi parasal beklentilerinin altında kalıyorsa, o zaman bu gençler çalışıp az kazanmak yerine hiç çalışmamayı tercih etmektedirler.
Ev genci olmayı tercih etmenin bir diğer nedeni, bu gençlerin aslında daha önceden iş aramalarına veya eğitimlerine devam etmeyle ilgili çeşitli girişimlerde bulunmalarına rağmen bu girişimlerinin olumsuz biçimde sonuçlanmasıdır. İşin uygun olmaması, işe kabul edilmeme, istenen pozisyona farklı kişilerin seçilmesi veya kazancın düşük olması gibi nedenlerle olumsuz sonuçlanan iş arama girişimlerinin sonucunda gençlerde bu olumsuz süreçle ilişkili bazı çarpıtılmış düşünceler ortaya çıkabilir. Bu çarpıtılmış düşüncelerden bazıları şunlardır:
Bu düşünceler katı bir biçimde kişinin iş veya eğitimiyle ilgili sonucun olumsuz olacağına yönelik olduğundan, gençler bir girişimde bulunmaktansa mevcut konumda kalmayı tercih ederek kendilerini maddi ve manevi yönden garantiye almaya çalışmaktadırlar.
İş yaşamına atılmayan veya eğitimine devam etmeyen ev gençleri, kariyer ve eğitim hayatlarında yaşadıkları sorunlar karşısında çaresizlik ve karamsarlık duyguları yaşayabilirler. Bu olumsuz duyguların temelinde ne olduğu araştırıldığında ise bu gençlerin, yaşanan olumsuz girişimler veya sorunlar karşısında çözüm odaklı düşünmekten ziyade sorun odaklı düşündükleri görülmektedir. Aslında burada da “çarpıtılmış düşünceler” olarak ifade edilen kavram ön plana çıkmaktadır.
Çarpıtılmış düşünceler, sağlıklı ve mantıklı düşünerek olayları tüm yönleriyle görüp değerlendirmekten ziyade daha çok olayların olumsuz yönlerini ön plana çıkaran yanlı düşünce yapılarıdır. Çarpıtılmış düşünceler felaketleştirme, duygusal çıkarsama ve genelleme gibi çeşitli kategorilere ayrılmaktadır. Felaketleştirme, genelleme ve etiketleme başlığı altında incelenen çarpıtılmış düşünce biçimlerinin sorun odaklı düşünmede daha yaygın kullanıldığı görülmektedir.
İş ve eğitim yaşamında sorun odaklı düşünmenin altyapısında varılan çarpıtılmış düşünce örnekleri şunlardır:
Yukarıdaki düşünce örneklerinde de görüldüğü gibi bu çarpıtılmış düşünce yapılarındaki kişiler, bir veya birkaç durumda yaşanan olumsuzluğu genelleyerek bu olumsuzluklar hep gerçekleşecekmiş gibi yaklaşmaktadırlar. Üstelik olası olumsuz sonuçları daha da felaketleştirecek biçimde zihinlerinde canlandırarak kendilerine yönelik “Başarısızım!” gibi olumsuz etiketlemeler yapmaktadırlar.
Ev gençleri, mevcut durumlar sonucunda ebeveynlerinin evlerinde kalmakta, iş ve eğitim yaşamına dâhil olmamaktadırlar. Ancak bu durum onların istedikleri ya da onları memnun eden bir tercihten ziyade belli nedenler sonucunda zorunda kaldıkları bir karar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Peki, bu ev gençleri, bu döngüden nasıl çıkabilirler veya mevcut koşullarını nasıl iyileştirebilirler?
Bu soruya cevap olarak dikkat edilmesi gereken unsurları 9 alt başlık içerisinde şöyle sıralayabiliriz:
Amaçsız ve hedefsiz bir yaşam, tatminkâr olmaktan uzaktır. Ev gençleri öncelikle kişisel değer alanları ile birlikte yaşam amaçlarını da belirlemelidirler. Gençleri kişisel değer alanları doğrultusunda yaşam amaçlarına götürecek hedefler, onlara yaşamda bir yol haritası çizer. Bu yol haritası sayesinde mesleki gelişim sürecinde gençler, kendilerini bazen hedeflerine giden yoldan sapmış hissetseler de kısa sürede yine hangi yola girmeleri gerektiğini kestirebilirler. Bu yolun zorlukları nedeniyle bazen düşseler de hedeflerini hatırlayarak kalkmaya gayret gösterebilirler.
Gençlerin iş yaşamına dair sağlıklı bir adım atabilmeleri adına öncelikle kişisel ilgi, yetenek ve değer alanları hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir. İlgi, yetenek veya değer alanlarına uygun olmayan meslek seçimleri, ilerleyen dönemlerde gençlerin mesleki alanda geri çekilmelerine neden olabilir. Bu sebeple kendilerine uygun mesleğe dair bir iş ve eğitime yönelmeleri önceliklidir.
Gençlerin başarı tanımları bazen oldukça kısıtlayıcı ve ulaşılması güç hedefler şeklinde karşımıza çıkabilir. Bu ulaşılması zor veya uzak zamanlı başarı tanımlarına sıkı sıkıya bağlı kalmak, bazen destekleyici olmaktan ziyade umut ve motivasyon kırıcı olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Bu sebeple kişisel hedeflere ulaşmaya çalışırken motivasyonu azaltan ve yalnızca sonuç odaklı olan başarı tanımları yerine motivasyon arttırıcı ve süreç odaklı başarı tanımları yapmak önemli bir hamledir.
Mesleki gelişim sürecinde gençlerin kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri bulunmalıdır. Örneğin üniversitede İktisat Bölümü’nden mezun olmuş ve bankada çalışmak isteyen biri için uzun vadeli hedef, bankada müdürlük seviyesine ulaşmak olabilirken orta vadeli hedef, müdürlük statüsüne erişebilmek için çıkılması gereken kariyer basamaklarını planlamaktır. Kısa vadeli hedef ise bankacılık sınavlarına hazırlanmak ve sınava hazırlık için gerekli motivasyon ile çalışma disiplinini sürdürebilmektir.
Uzun vadeli hedefler belirlendikten sonra bu hedefe ulaşabilmek için öncelikle kısa vadeli, ardındansa orta vadeli hedeflere yoğunlaşmak, ana hedefe ulaşmada daha motive edici olacaktır.
Mesleki gelişim süreci içerisinde hedefler belirlemek ve başarı tanımlarını gözden geçirmek önemlidir, ancak yaşamın akışı içerisinde bazen her şey yolunda gitmeyebilir. Yani yaşam içerisinde çeşitli kişisel zorlanmalar yaşanabileceği gibi dışsal faktörler de mesleki gelişim süreçlerini sekteye uğratabilir. Ayrıca yaşam koşulları değişerek mesleki yaşam içerisinde farklı yönlerde ilerlemek de söz konusu olabilir. İşte tüm bunlar, mesleki gelişim süreci içerisinde esnek olmayı gerektirir.
Örneğin beklenmedik bir şekilde sağlığımızın bozulması, kendi mesleğimize yönelik iş imkânlarının olmaması, maddi imkânsızlıklardan dolayı almak istediğimiz eğitim veya kursları alamamak gibi durumlar, meslek ve eğitim hayatında başımıza gelebilecek sekteler arasındadır.
Daha açık bir örnek üzerinden anlatacak olursak üniversitede Deniz ve Liman İşletmeciliği Bölümü’nden mezun olan bir kişi, liman işletmeciliğinin olmadığı, denizden uzak bir şehirde hayatını sürdürmek zorunda kalırsa ilk etapta diplomasının iş bulmak için uygun olmadığını düşünebilir. Ancak bu durum, o kişinin hiçbir şekilde iş bulamayacağı anlamına gelmez.
İşte tam da burada kişi, mesleki gelişim sürecindeki esnekliği devreye sokarak kendi mesleğine yakın olan ve yapabileceğini düşündüğü farklı meslekleri araştırmalıdır. Hatta bazen de farklı alanlardan mesleki kurs ve eğitimleri de almak gerekebilir.
Böylece mesleki gelişim sürecinde esneyebilme özelliğini devreye sokmak, bireyin kendisini yetersiz, değersiz ve çaresiz hissetmekten korumaktadır. Tüm bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda var olan hedeflerin de bazen değiştirilebileceğini ve hedeflerin değişmesinde kişisel koşullar gibi dış unsurların da aynı şekilde etkili olabileceğini unutmamak gerekir.
Geçmişteki mesleki girişimlerde ortaya çıkan olumsuz sonuçlardan ders çıkararak kişisel güçlü yanlar keşfedilmeli ve zorluklar karşısında kullanılabilecek olası imkânlar göz önünde bulundurulmalıdır. Bu sebeple gelecek adına bu çerçeve içerisinde gerçekçi bir yol haritası çizmek önemlidir.
Gerçekçi yol haritasında yalnızca olumlu veya olumsuz yönlere odaklanmak doğru değildir. Mesleki gelişim süreci boyunca meslekte karşılaşılabilecek olası olumsuz senaryolar da göz önünde bulundurulduktan sonra sorunlardan ziyade çözüm önerilerine odaklanmak gerekir.
Mesleki gelişimde teknolojiden fayda sağlayarak meslekle teknolojiyi harmanlamak mantıklı bir seçenek olabilir. Yani teknolojik imkânlar, mesleki kaygılar nedeniyle bir rahatlama ve kaçış aracı olarak kullanılmaktan ziyade mesleki gelişime yönelik faydalanılabilecek bir unsur olmalıdır.
Örneğin teknoloji, ev gençleri tarafından iş bulma fırsatlarını değerlendirme veya mesleki yeterliliği arttırıcı bilgi ve eğitimlere ulaşma yönüyle kullanılırsa bu olanak, iş bulma sürecinde oldukça faydalı olacaktır. Ancak gençler iş bulmanın zorluklarından kaçınarak yalnızca rahatlama amacıyla uzun saatlerini teknolojik aletlerle geçirirlerse bu durum, yaşanan sorunları çözümlemediği gibi daha da arttıracaktır.
Aile, çevre ve bilgi seviyesi gibi pek çok unsur açısından kendisinden farklı olan biri ile kendini mesleki yönden kıyaslamak, üstünlük veya aşağılık duygularını tetikleyerek genellikle gençleri sağlıklı bir sonuca vardırmaz. Örneğin kendilerini iş bulan bir arkadaşıyla kıyaslayan ev gençleri, arkadaşları ile aralarındaki farklılıkları göz ardı ederek aslında yanlı bir değerlendirme yaptıklarında kendilerini başarısız veya yetersiz hissedebilirler.
Ancak yaptıkları kıyas, farklı koşullar ve kişiler söz konusu olduğundan gerçekçi değil, yanıltıcıdır. Bunun yerine gençler, kendi geçmişleri ile şu andaki durumlarını kıyaslayarak kişisel gelişim veya gerilemelerini fark edip daha gerçekçi bir bakış açısına sahip olmalıdırlar. Bu sayede yaşam çizgilerini ne yönde ilerletmek istediklerini daha doğru bir biçimde fark ederek kendi yaşam rotalarını oluşturabilirler.
Ev gençleri tüm bunların yanında teknolojiden biraz uzaklaşarak kendilerini mutlu edecek uğraş alanlarını keşfetmeli veya var olan keyif alanlarını yaşamlarına tekrar adapte etmelidirler. Bu sayede mesleki yaşam ve eğitim yaşamı hakkındaki mevcut güçlüklerle baş etmek adına çeşitli adımlar atarlarken aynı zamanda yaşamlarını keyif alarak geçirmeyi de ihmal etmemiş olurlar.
Ev gençleri, yaşadıkları durum içerisinde herhangi bir destek almayarak gün geçtikte daha karamsar, yalnız, başarısız ve çaresiz hissetmektedirler. Bu çaresizlik döngüsünü kıramadıkça gençlerin yaşam boyunca yerine getirmeleri gereken görevleri artmaktadır ve bu durum, onlar için içinden çıkılması daha zor bir hâl almaya başlamaktadır.
Bu yazımızda da ev genci olmayı bırakmakla ilgili sizlere verdiğimiz öneriler mutlak fayda içerse de bu önerileri tek başına uygulayabilmek zannedildiği ölçüde kolay değildir. Bu yüzden psikoterapi desteği almak, bu süreci daha kolay ve hızlı biçimde yönetebilmeyi sağlamaktadır.
Ev gençlerinin alacakları psikoterapi desteğiyle öncelikle gençlerin geçmiş yaşantılarındaki izler takip edilerek neden bu durumda olduklarına dair her şeyin açığa çıkarılması planlanır. Bunun sonucunda ise geçmişten bugüne gelen ve bugünkü problemleri doğuran konular üzerinde profesyonel çalışmalar yapılarak tüm problemlerin ana kaynaklarından çözümlenmesi hedeflenir.
Bilişsel Davranışçı Terapi ve Şema Terapi yöntemleriyle problemlerin geçmişte oluşan temelleri tespit edilerek bugünkü düşünce, duygu ve davranış yapılarının iyileştirilmesi beklenmektedir. Bu gençlerin mesleki geleceklerini inşa etmeleri adına gereken çalışmalar gerçekçi bir bakış açısıyla ve uzman görüşü desteğiyle yapılır. Ayrıca Mindfulness ve Sanat Terapisi gibi yöntemlerle de bu gençlerin içerisinde bulundukları zorlayıcı duygu durumlarından kurtulmalarında ve rahat bir nefes almalarında yardımcı olunabilir.
Siz de ev gençleri olarak adlandırdığımız kategori içerisinde bulunuyor ve bu durumda olmaktan rahatsızlık duyuyorsanız kurumumuzdaki uzman klinik psikologlardan psikoterapi hizmeti alarak bu gidişata bir son verebilirsiniz.
Ayrıca daha mutlu geçirilebilecek gençlik yıllarınızın “ev genci” etiketiyle ketlenmemesi ve mesleki gelişim sürecinizin sağlıklı ilerlemesi için mesleki ilgi, yetenek ve değerlerinizin doğru tespit edilerek değerlendirilmesi çok önemlidir. Mesleki tercih ve yetenek alanında sağlıklı değerlendirmelerin yapılabilmesi için kurumumuzdan Mesleki Tercih Danışmanlık Paketi satın alabilirsiniz. Bu sayede mesleki geleceğinizi daha profesyonel biçimde inşa ederek ilerleyen dönemlerde yaşayabileceğiniz ev genci olmak, mesleki memnuniyeti yaşayamamak ve meslekte başarıyı tadamamak gibi zorlanmaları bugünden önleyebilirsiniz.
Önceki yazımıza https://mutluyasam.com.tr/maskeli-depresyon-nedir/ linkinden ulaşabilirsiniz.
İçerikler