Adres
Cumhuriyet Mah. Dekanlar Sok. No:2 D:1 Süleymanpaşa-TEKİRDAĞ
Danışan Destek Hattı
0850 307 57 22
Adres
Cumhuriyet Mah. Dekanlar Sok. No:2 D:1 Süleymanpaşa-TEKİRDAĞ
Danışan Destek Hattı
0850 307 57 22
İnsanlar çoğunlukla kendilerini mutlu ve güvende hissettikleri kişilerle iletişimlerini geliştirerek yaşam enerjilerini besleyecek ilişkileri oluştururlar. Bu önemli ilişkiler; aile ilişkileri, romantik ilişkiler ve arkadaşlık ilişkileridir. Özellikle romantik ilişkiler, kişilerin yaşamında önemli ölçüde etkili olmaktadır. Romantik ilişkilerde mutluluk, güven ve huzurun yakalanması, kişilerin ruh hâlini ve diğer ilişkilerini de olumlu yönde etkiler.
Ancak bazen romantik ilişkilerde kişiler kendilerini yeterince mutlu, güvenli ve huzurlu hissedemezler. İnsanların kendilerini çoğunlukla mutsuz ve güvensiz hissettikleri ilişkiler, uzun vadede oldukça yıpratıcı ve psikolojik anlamda zarar vericidir. Bu nedenle romantik ilişkilerde olumsuz duygu ve yaşantıların ön planda olduğu ilişki biçimi toksik (zararlı) ilişki adı ile anılmaktadır.
Toksik ilişki, yaşanan ilişki içerisinde daha çok olumsuz duygular ile olumsuz etkilerin ön planda olması nedeniyle o ilişkinin kişiye fayda sağlamasından ziyade zarar vermesi durumudur. Toksik ilişki biçiminde olumlu duygular gün geçtikçe azalırken olumsuz duygular artar. Toksik partnere sahip olan kişiler, romantik ilişkilerinin ilerleyen süreçlerinde kendilerini tükenmiş hissederler.
Toksik bir ilişki içerisindeyken bunu fark etmek veya kabul etmek, karşı tarafa duyulan sevgi, ilgi ya da bağlılık gibi duygular sebebiyle zor olabilir. Aynı zamanda çocukluk yaşantılarında duyguları yeterince anlaşılmamış ve değer görmemiş kişiler için toksik ilişki içerisinde olduğunu ayırt edebilmek pek kolay olmayabilir.
Çünkü bu kişiler, gerçek değer, güven ve sevgi gibi temel duyguları çocukluk dönemindeki ailelerinin içerisinde içselleştirememiş ve ebeveynlerinden bu duyguların temelini oluşturan davranışları görememiş olduklarından dolayı bu duyguların romantik ilişkilerinde gerçekten var olup olmadığını analiz etmekte zorlanabilirler.
Toksik ilişki içerisinde olunduğunu anlamak her ne kadar zor olsa da bu kişiler bir şeylerin yolunda gitmediğini çoğunlukla fark ederler. Toksik ilişki içerisinde olduğunu hisseden fakat bundan emin olamayan kişiler, kendilerini genelde şu gibi cümleleri kurarken görürler:
Romantik ilişkiler içerisinde yolunda gitmeyen durumların doğru biçimde değerlendirilmesi adına ilişkide oluşan şüphelerin kaynaklarını tespit etmek ve bu kaynaklardan hangilerinin toksik ilişkiyle ilgili olduğunu incelemek çok önemlidir.
Toksik bir ilişki içerisinde olan kişiler genellikle partnerleri tarafından yoğun bir biçimde küçümsenmeye ve alay edilmeye maruz bırakılırlar. Onlar için önemli olan konular, partnerleri tarafından dikkate alınmaz. Hatta partnerleri, onların kişisel özellikleri, duygu, düşünce veya davranışlarıyla kolayca alay edebilirler.
Toksik ilişki biçimindeki partnerlerden biri davranış, eylem ve düşünceleri hakkında sürekli eleştiriye maruz kalabilir. Oldukça yoğun olan eleştirinin aksine bu ilişkide övgü ve takdir gibi durumlar ya hiç yoktur ya da oldukça azdır. Bu sebeple sürekli eleştiriye maruz kalan, ancak takdir ve övgü alamayan partner, kendini değersiz ve yetersiz olarak algılayabilir. Kimi zaman da kendisini eleştiren partnere karşı öfke, hınç ve intikam gibi duygular besleyebilir.
Toksik ilişkilerde gözlemlenen diğer bir durum ise kişilerin ilişkide sorun olarak gördükleri konuları partnerleriyle konuşamamalarıdır. Ne zaman bir sorun hakkında konuşmayı deneseler karşı taraf konuya şakacı bir yönden yaklaşır, konuşmak istemez veya konuyu geçiştirebilir.
Toksik bir ilişki içerisinde sorunların konuşulmaya başlandığı durumda ise toksik ilişkiyi yaşatan partner, yaptığı hatalı davranışlar için hep bir sebep veya bahane bulabilir. Böylece sorunlar yine çözüme kavuşamamış olur. Sorunların tek taraflı olarak konuşulamadığı bu durumda hatalı olan partner, hatalarını ya fark edemez ya da asla kabul etmez. Bu da halledilemeyen sorunların sürekli birikmesine veya birbirlerinin üzerine eklenerek durumun içinden çıkılamaz bir hâl almasına sebep olur.
Kısıtlanmak, partnerlerden birinin kendine ait kararlarına diğer partner tarafından karışılması veya kişisel görüşlerine uygun bulmadığı davranışlarının engellenmesi durumudur. Bu karışma bir yorumdan ziyade daha net ve katı tutumlar şeklinde görülebilir. Bazen de davranışlara dair öneride bulunmak yerine ne yapılması gerektiğini emredici biçimde iletmek olarak karşımıza gelir.
Örneğin, partnerin giyeceği kıyafete dair yoğun kısıtlamalar, mevcut arkadaşlarla görüşülmesinin istenmemesi ve kendinden bağımsız bir girişimde bulunulmasına karşı çıkılması gibi durumlar birer kısıtlama örneği olabilir. Kısıtlanmak, kısıtlanan partner tarafından ilişkinin ilk evrelerinde bazen sevgi ve ilgi olarak değerlendirilirken ilişkinin ilerleyen evrelerinde bu durumun ciddi bir sorun oluşturma olasılığı oldukça yüksektir.
İnsanlar doğaları gereği tutarlılığı severler çünkü tutarlılık, davranışlara dair bir öngörüde bulunabilmeyi sağladığı için güven vericidir. Örneğin, evin düzenine önem veren bir partner, ev düzensiz olduğu zaman kızgınlıkla tepki verdiğinde bu durum, artık diğer partner tarafından önceden tahmin edilerek önlem alınabilen tutarlı bir hâle gelir.
Fakat evin düzensiz olduğu başka bir günde aynı partner, diğer kişiye bir gün kızarken diğer bir gün anlayışla karşılarsa o kişinin kafası karışır. Bu yüzden toksik ilişki yaşayan bir kişi, ilişki sürecinde nasıl bir tepki ile karşılaşacağını kestiremediğinden endişe ve stres gibi duyguları sürekli yaşamaya başlar.
Bu yüzden partnerlerin davranışlarındaki tutarlılık, ilişkideki kişinin kendisini güvende hissedebilmesi için olmazsa olmaz bir ön koşul oluşturur.
Tüm ilişkilerde olduğu gibi romantik ilişkilerde de partnerlerin duygu durumlarında değişiklikler olabilir. Örneğin, gün içerisinde sakin ve esprili görünen bir partner, herhangi bir sebepten dolayı günün sonunda asabi veya üzgün bir duygusal mod yaşayabilir. Bu duygusal durum değişimlerinde partnerlerin birbirlerine verdikleri tepkiler yumuşak geçişler içeriyorsa karşı taraf da bu duygusal değişimleri anlayışla karşılayabilir ve kendi duyguları ile davranışlarını partnerine karşı daha uyumlu hâle getirebilir.
Ancak romantik ilişkilerde bir partnerin çok ani ve sert biçimde değişim gösteren duygu durumları hissediliyor olabilir. Oldukça hızlı gerçekleşen bu değişim süreci sebebiyle diğer partner şaşkınlık, hayret ve şok duygularını yaşar. Bu yüzden toksik partneriyle duygusal uyumlanmayı sağlayamaz.
Diğer partner ise bu duygularını düzenleyemediği için toksik partnerine karşı anlayış gösterme, soğukkanlı olma ya da sakin kalma gibi uygun tepkileri geliştiremeyebilir. Bu durumda ilişkideki kişi uzun vadede toksik partnerinin aniden gösterdiği sert çıkışlarından dolayı sürekli kaygı içerisinde olabilir ve kendisini güvende hissedemeyerek her an tetikte olmak zorunda kaldığını düşünebilir.
İlişki içerisinde olan kişilerin birbirlerine karşı birtakım olumlu ya da olumsuz algısal tepkileri olur. Ancak tüm bu olumlu ve olumsuz algılar bir araya gelerek diğeri hakkında genel bir kanıya varılmasını sağlar. Örneğin ilişki yaşayan bir kişi, çoğu zaman partnerinin saygılı davranışlar içerisinde olduğunu, ancak bazı zamanlarda belirli nedenlere bağlı olarak saygısızlık yapabildiğini görse bile o kişi, partnerinin hâlâ saygılı biri olduğunu düşünür. Meydana gelen küçük veya istisnai durumlar bu algıları bir anda değiştirmez.
Toksik ilişkilerde ise bir partner, ilişkide olduğu kişiyi bir anda göklere çıkarırken bir anda yerin dibine sokabilir. Örneğin bir kişi, partnerine yemeği çok güzel yaptığını söyleyip, yemek konusundaki becerileriyle onu övüp göklere çıkarabilir. Fakat yine aynı kişi, partnerinin yemekten sonra çay suyunu ocağa koymayı unutmasını bir kusur olarak görüp “Zaten her işi yarım yamalak yapıyorsun! Yaptığın çay da bulaşık suyuna benziyor…” gibi cümlelerle partnerini bir anda yerin dibine sokabilir.
Sonuç olarak bahsedilen bu durumlar, ilişkide tutarsızlıklar yaratır. Tutarsızlıklar ise kaygı ve stres gibi duyguların temelini oluşturarak ilişkideki bozucu etkilere neden olur.
Toksik ilişki yaşayan kişi, oldukça yoğun olumsuz duygular içerisinde yaşamını deneyimlerken tüm enerjisini, bu olumsuzlukları düşünmeye veya çözümlemeye verebilir. Bu sebeple kişi, enerjisini ve zamanının çoğunu toksik ilişkisine harcamasından dolayı eskiden daha çok görüştüğü kişilerden ve yapmaktan keyif aldığı hobilerden uzaklaşabilir.
Toksik ilişkilerde değişim isteği, partnerlerin sadece birinden geliyorsa toksik ilişkinin sağlıklı duruma dönüştürülebilmesi mümkün değildir. Çünkü romantik ilişkilerde değişim için tek taraflı motivasyon, ilişkiyi daha iyi düzeye getirmek isteyen partner için psikolojik anlamda tüketici bir etken yaratır.
Bunun sonucunda ise ilişkide değişim sağlamaya çalışan kişinin ilişkisini sürdürmeye dair tüm motivasyonun tükenmesiyle öfke, çaresizlik ve üzüntü gibi duyguların birikimi meydana gelir. Böylece tek taraflı devam etmeye çalışan bu ilişki sağlıklı biçimde sürdürülemez bir hâle gelir.
Ancak toksik ilişki yaşayan iki taraf da etkileşim biçiminden memnun değilse işte o zaman bu durum, ilişkinin düzelmesi için bir umut ışığı olabilir. Bu karşılıklı memnuniyetsizlik her iki tarafın da kişisel sorumluluklarını üstüne alması şeklinde değişim gösterdiği taktirde toksik ilişkiden sağlıklı ilişkiye geçiş için adımlar atılabilir.
Atılan bu adımlar sonucunda ilişkide güven, tutarlılık ve anlayış gibi faktörler sağlanarak köklü değişimler yaratılabilir. Yaratılan köklü değişimler sonucunda ilişkideki mutluluk, memnuniyet ve güven gibi duygular ön plana çıkartılarak toksik bir ilişki hem güvenli hem de sağlıklı bir ilişki biçimine evrilebilir.
Toksik ilişki problemini ve yarattığı olumsuz duyguları değiştirebilmenin yolu öncelikle bu problemi ve problemi yaratan duyguları kabul etmekten geçer. Problemi görmek ve kabul etmek problem çözümünün öncelikli basamağıdır. Toksik ilişkiden sağlıklı ilişkiye geçiş yapabilmek için aşağıda yer verilen başlıkları ilişkinin içerisinde de uygulayabilmek çok önemlidir.
İlişki söz konusu olduğunda, doğal olarak karşılıklı hatalar ve yanlışlar meydana gelebilir. İlişki içerisinde karşı tarafın hata veya yanlış yapmamaya odaklanması yerine hata ve yanlışların ne sebeple meydana geldiğinin anlaşılmaya çalışılması daha önemlidir.
Yani hangi olumsuz davranışın partner tarafından yapıldığı ve neden yapılmaması gerektiğinden ziyade “Ne oluyor da partner, bu ilişki içerisinde ilişkiyi olumsuz etkileyen davranış biçimini seçiyor?” sorusunun cevaplarına odaklanmak ilişkiyi toksik süreçlerden korur.
Bu sayede hataları sürekli dile getirip sorun odaklı konuşmaktan ziyade karşılıklı bir anlayış sürecinin devreye girmesi beklenir. Anlayışın olduğu yerde değişime açıklık da gündeme gelir ve bundan sonra partnerler ilişkiyi olumsuz etkileyen davranışları birbirlerinin yüzüne vurur gibi sürekli konuşmak yerine hangi sağlıklı davranışların ortaya koyulabileceği hakkında konuşarak ilişkideki toksik durumları ortadan kaldırabilirler.
Her ilişki bir etkileşimdir. Etkileşim, tek taraflı olarak değil, karşılıklı olarak ortaya koyulan bir iletişim örüntüsüdür. Bu sebeple ilişkideki değişim için her iki tarafında kendi davranışları hakkında öz eleştiri yapıyor olması gerekir. Bunun için her iki taraf da kendisine şu soruları sorabilir:
Bu soru sayesinde kişi, ilişkisindeki kendi olumsuz davranış kalıplarını ve partnerine yansıyan olumsuz etkinin gücünün farkına varabilir. İlişkideki her iki taraf da kendilerine bu soruyu sorduklarında her iki partner de birbirlerini değiştirmeye değil de kendi olumsuz davranışlarını dönüştürmeye odaklanırlar.
Partnerler bu soruyu kendilerine sorduklarında birbirlerini suçlama döngüsünden ve ilişkide kimin haklı ya da kimin haksız olduğunu bulma savaşından çıkarak bu ilişkide birbirleriyle bir etki-tepki süreci içerisinde olduklarını fark ederler.
Bu soru sayesinde her iki taraf da değişimi önce kendilerinde başlatmış olur. Böylece her iki partner de önce kendi olumsuz davranışlarının farkına varıp kendi davranışlarını değiştirdiklerinde birbirlerini olumsuz şekilde etkilemenin de önüne geçmiş olurlar.
Sonuç olarak ilişki içerisinde var olduğu tespit edilen problemlerin nedenlerini araştırmak ve anlamaya çalışmak çok önemlidir. Ancak bu araştırmanın sonunda varılan sonuçlar, karşımızdaki partneri yargılama eğiliminden ve eleştiriden uzak olmalıdır. İlişkiyle ilgili fark edilen ve çıkarsanan bu sonuçlar, her iki partnerin de kendi davranışlarına dair bir öz eleştiri şeklinde olmalıdır.
Öz eleştiri adına sorulan sorulara verilen yanıtlar, aslında ilişkide bundan sonra yapılması gerekenlere dair bir yol haritası oluşturmaktadır. Bu yol haritası ilişkide tek taraflı olmaktan ziyade ortak bir anlayışla belirlenebilir. Değişime dair atılacak adımları ortak bir biçimde belirledikten sonra partnerler, bundan önce neyin ne kadar kötü olduğunu değil de bundan sonra neyin nasıl daha iyi olacağına ve daha iyi olması için birlikte neler yapabileceklerine odaklanmalıdırlar.
Bir ilişkiyi kaliteli biçimde devam ettirebilmek için bazen yalnızca saygı, sevgi ve güven gibi koşullar yeterli olmayabilir. Daha derin, uzun soluklu, romantik ve tutkulu ilişkiler için romantik ilişkiye duygusal yatırım yapmak yani ilişkiyi beslemek gerekir.
İlişkiyi beslemek bir çiçeğin bakımına benzetilebilir. Örneğin bir çiçeğin yaşaması için gereken toprak, su ve güneş ışığı onun temel gereksinimleridir. Bu gereksinimler karşılanamadığında çiçek bir süre sonra kuruyarak ölür. Ancak bir çiçeğin daha bakımlı, parlak olması ve daha uzun süre yaşayabilmesi için uygun mevsimlerde budanması, çeşitli vitaminlerin verilmesi ve yapraklarındaki tozların silinmesi gibi gereksinimler devreye girer.
Bu gereksinimler düzenli biçimde karşılandığında çiçek yalnızca büyümekle kalmaz daha kaliteli, sağlam ve sağlıklı bir yapıda gelişir. Elbette su, toprak ve güneş ihtiyaçları karşılanan bir çiçek de yaşar, ancak vitamin verilen, budanan, toprağı havalandırılan ve yapraklarının bakımı yapılan bir çiçek, potansiyelinin en üst noktasına çıkar, böylece sağlıklı yaşar.
İlişkideki sevgi, saygı ve güven de romantik ilişkileri oluşturan temel yapı taşlarıdır. İlişkide sevgi, saygı ve güven yoksa bir süre sonra o ilişki derin yaralar alarak biter. Bu nedenle sevgi, saygı ve güvenin, ilişkiyi doğuran ve devamlılığını sağlayan faktörler olduğu söylenebilir.
Ancak ilişkide partnerlerin birbirlerine güzel sözler söylemesi, birlikte farklı aktivitelerde bulunması, hediye vermesi ve sarılması gibi davranışlar ilişkinin kaliteli biçimde sürmesini sağlarken aynı zamanda ilişkinin ömrünü de uzatan etkenlerdendir. Sonuç olarak ilişkide yapılan tüm bu eylemler ilişkiyi beslemek olarak adlandırılabilir.
Toksik ilişkilerde iki taraf da değişime karşı açık olduğunda ve değişim için gereken sorumlulukları aldığında ilişkide genellikle olumlu yönde değişimler meydana gelir. Ancak bazen değişim isteği iki taraflı olsa da problemleri objektif biçimde tespit edebilmek kolay olmayabilir. Çünkü bazı durumlarda çiftler, ilişkilerindeki problemlerin çözümlerine dair atılacak adımları uygun biçimde planlayamayabilirler.
Ayrıca bazı toksik ilişkilerde değişimi isteyen ve kendini çıkmazda hisseden bir partner varken diğer partner değişimden veya sorunu çözmekten kaçınabilir. Böylece diğer partner değişimi tek başına üstlenmekten yorulabilir ve ilişkideki olumlu değişimleri nasıl gerçekleştireceğini bilemeyerek ilişkiyi iyileştirme cesaretini kaybedebilir.
İşte bu ve bunun gibi pek çok sebepten dolayı toksik ilişkilerin mevcut imkânlarla iyileştirilememesi de karşımıza sıklıkla gelen bir durumdur. Böyle durumlarda, düzelmeyen toksik ilişkilerinin sağlıklı bir sürece evrilebilmesi için ilişkiyi üstlenen her iki partnerle de ne yapılması gerektiği konusunda konuşmak daha doğru bir adım olur.
Toksik ilişki yaşayan çiftler, romantik ilişkilerinde bilinçdışı olarak olumsuz duygu, düşünce ve davranış örüntülerini ortaya koyabilmektedirler.
Bilinçdışı davranışlar, genellikle çocukluk yaşantılarındaki mevcut koşullarında oluşan duygu, düşünce ve davranışların kalıplaşmış biçimleridir. Bu duygu, düşünce ve davranışlar oldukça derinden geldiğinden dolayı kişiler tarafından objektif şekilde değerlendirilemezler. Bu durumda toksik ilişkiyi ortaya çıkaran düşünce ve davranış kalıpları daha çok otomatikleşerek çiftlerin değişime karşı dirençli bir yapı oluşturmalarına neden olur. Bu durumda çiftlerin çocukluk yaşantılarında oluşmuş ve hâlen sürdürülen duygu, düşünce, davranış biçimlerinde yer alan, geçmişe yönelik izlerin takip edilmesi, sonrasında bu yaşantısal deneyimlerin uygun biçimde çözümlenmesi gerekir. Çift ve aile terapisi hakkında daha fazla bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
Bilinçdışı duygu, düşünce ve davranışları gözlemleyecek, doğru biçimde yorumlayacak, uygun zaman ve şekilde dile getirerek sağlıklı çözümleri ortaya koyabilecek kişi ise sadece bir ruh sağlığı uzmanı olmalıdır. Çünkü kişiler kendi davranışlarını veya ilişkilerini mevcut yoğun duygularından kaynaklı olarak yeterince objektif değerlendiremeyebilirler.
Psikoterapi hizmeti ise kişilere hem kendi iç dünyalarını tanımalarında hem de ilişkilerindeki rol süreçlerini ve partnerleriyle olan duygusal etkileşimlerini anlamalarında objektif bir değerlendirme sağlar.
Tüm bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda her ne sebeple olursa olsun ilişki içerisinde partnerler toksik bir ilişkiye sahip olduklarını düşünüyor ve bu ilişkiyi istedikleri kaliteli ilişkiye dönüştüremiyorlarsa mutlaka bir psikoterapi desteği almaları gerekir.
Mutlu Yaşam Psikolojik Danışmanlık Merkezimizdeki uzman psikologlarımızla yürütülen psikoterapi süresince yaşanan ilişki, oldukça farklı boyutlarıyla incelenerek bütüncül biçimde değerlendirilir. Bahsedilen bütüncül değerlendirme, psikoterapistlerimizin mevcut psikoterapi deneyimlerine ve bilimsel ilkelere dayanır. Bu sayede psikoterapide adımlar daha doğru ve güvenilir bir şekilde atılır.
Siz de toksik bir ilişki içerisinde olduğunuzu fark ediyorsanız gecikmeden kurumumuzdan psikoterapi hizmeti alarak mevcut iyi oluş hâlinizi artırabilir ve toksik ilişki içerisinde olma nedenlerinizi oluşturan geçmişteki ana kaynakları tespit edip çözümleyebilirsiniz. Bu sürecin sonundaysa ilişkisel geleceğinizi sağlıklı biçimde inşa edebilirsiniz.
İlişkilerinizdeki mutluluğun hep artarak devam etmesi dileğiyle…
Önceki yazımıza https://mutluyasam.com.tr/universite-tercihinde-akran-etkisi/ linkinden ulaşabilirsiniz.
İçerikler