Adres
Cumhuriyet Mah. Dekanlar Sok. No:2 D:1 Süleymanpaşa-TEKİRDAĞ
Danışan Destek Hattı
0850 307 57 22
Adres
Cumhuriyet Mah. Dekanlar Sok. No:2 D:1 Süleymanpaşa-TEKİRDAĞ
Danışan Destek Hattı
0850 307 57 22
Çocuklar, anne rahmine düştükleri andan itibaren o ailenin ayrılmaz ve değerli bir parçası olurlar. Bu süreçte ebeveynler için çocuk sahibi olmak kadar, çocuklarının gelişimlerini takip etmek de büyük bir önem taşır. Bu sebeple ebeveynler çocuklarının fiziksel, zihinsel ve psiko-sosyal gelişimlerinin gelişimi adına bolca emek sarf ederler. Bu emek ev ortamında; ebeveynlerin çocukları adına yaşamlarını düzenlemeleri ve önceliklerini çocuklarına vermeleri ile başlar ve çocukların eğitim süreçleriyle farklı bir ortama taşınır.
Her çocuğun gelişimi ve yaşam yolculuğu kendi hızında olsa da normal gelişim gösteren çocuklar aynı dönemlerde benzer gelişimsel özellikler göstererek büyürler. Bazı çocuklarda ise bu süreç normal seyrinde ilerlemeyebilir. Yani bu çocuklar olması beklenilen gibi sözlü ve sözsüz iletişimde, sosyal etkileşimde ve oyun becerilerinde yaşıtlarıyla eş düzeyde gelişim gösteremezler. Bunun sonucunda ise bu çocuklar göz teması kuramayabilirler, sorulan sorulara beklenen düzeyde yanıt veremeyebilirler hatta bazen konuşma becerilerini hiç edinemeyebilirler.
Konuşma becerileri uygun ölçüde gelişmemiş çocuklar kendilerine yönelik söylenen sözleri tekrar edebilseler de bu çocuklar bunları anlayamadıklarından dolayı uygun bir diyaloğa girme becerilerinde yetersiz kalırlar. Bu çocuklar aynı zamanda zihinsel ve psiko-sosyal gelişimlerinde kritik önem taşıyan oyuncaklarla amacına uygun oyun kuramayabilirler. Bunlar dışında sosyalleşme karşılıklılık algısını oluşturmada önem arz eden insanlarla ilişki kurmaya dair isteksizlik görülebilir.
Çocuklar, bireysel zaman geçirmeye dair yoğun bir istek duyabilirler. Kendi ilgi alanlarıyla devamlı meşgul olma isteği ve çevreden gelen ilişki kurmaya dair girişimlere karşı ilgisizlik görülebilir. Bunların yanı sıra bu çocuklar belirli parmak ve el hareketlerini yapma, olduğu yerde ileri geri sallanma, elindeki bir nesneyi sallama ya da o nesneyi döndürme gibi tekrar eden basmakalıp davranışlara sahip olabilirler. Bu yüzden rutinlere sıkı sıkıya bağlılık ve bazı nesne ya da durumlara karşı olması gerektiğinden fazla ilgi gösterebilirler.
Kimi ebeveynler çocuklarının gelişimlerini izlerken gelişimlerinde olması gerekenden yavaş ilerleyen alanları daha erken fark ederek, gerekli tıbbi ve eğitsel destekleri daha çabuk gerçekleştirebilirler. Fakat birçok ebeveyn de çeşitli nedenler dolayısıyla bu aksamaları daha geç fark edebilirler. Tabi ki bu durumu geç fark eden ebeveynlerin ilgisiz veya yetersiz olduğu anlamına gelmez. Fakat çocuğunun zamanla bu gelişimsel aksaklıklar üzerinde kendiliğinden yeterli gelişim göstererek herhangi bir destek almadan da sorunu aşabileceğine dair olan inançlar ebeveynleri yanıltabilir.
Çocuklarda özellikle sosyal iletişim anlamındaki yetersiz kalmış gelişim alanları bazen bir doktor muayenesi bazen de öğretmen yönlendirmesi sonucunda ortaya çıkabilir. Yönlendirme ve tespitler ebeveynlerin yüzleşmek zorunda kaldığı ve duygusal yönden zorlayıcı bir sürecin başlangıcı olabilir.
Bahsettiğimiz duygusal yönden zor süreç; içinde ebeveynlerin yaşadığı yoğun bir kaygı, stres ve korku benzeri duyguları barındırır. Üstelik ebeveynlerin yaşadığı zorlayıcı duygular otizmle ilgili bilgi dağarcığının az veya yanlış olmasıyla artış gösterir. Bu durumda ebeveynlerin çocuklarına karşı sağlıklı tutumlar göstermeleri giderek zorlaşabilmektedir. Ebeveynlerin bu dönemde yaşadığı duygular otizm sürecinin getirdiği belirsizliğe karşı hissedilen kaygı, hayal kırıklığı, ailelerin kendi kusurlarıymış gibi hissettikleri utanç veya neden bu durumun başlarına geldiğine dair öfke olabilir. Tüm bu duygularla baş etmek var olan problemlere bir yenisini daha ekleyerek durumu zorlaştırabilir. Eğer bu süreçte sağlıklı duygu yönetimi yapılamazsa ebeveynler de kendilerini, çevrelerini veya çocuğu suçlama gözlemlenebilir.
Ebeveynler çocuklarında otizme dair belirtiler fark ettiklerinde çoğunlukla durumu anlamlandırmak adına bir takım araştırmalar yaparlar. Yapılan araştırmalar çoğunlukla internet bilgilerine erişim, sosyal çevreden fikir sahibi olabilecek kişilere danışma ve işin uzmanıyla görüşme olarak devam eder. Yapılan doktor kontrolünde gözlemlenen belirtilerin doktora aktarılması takibinde, çocuğun gelişimsel bilgileri detaylı olarak alınır, bazı durumlarda çocuğa belirli testler yapılabilir ve doktorun kendi muayene bulgularını da işin içine katmasıyla çocuğa otizm tanısı konur.
Söz konusu durum detaylı gelişimsel tıbbi bilgi, uygun test ve doğru muayenenin gerekli olduğu bir durum olduğundan çocuğa ancak bir psikiyatri hekimi tarafından otizm tanısı konulabilir. Ayrıca bu tanının konulabilmesi için otizm tanısına benzer olabilecek diğer gelişimsel bozukluklar veya bir hastalık, kaza ya da travmatik bir hastalık sonrasında ortaya çıkabilecek geçici sebepler söz konusu olmamalıdır.
Çocuk yalnızca otizm tanısı alabildiği gibi aynı zamanda bu tanıya bazen mental retardasyon (zihinsel gerilik), üstün potansiyel, duyu eksikliği, davranım bozuklukları ve DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite) gibi farklı tanılar da eşlik edebilmektedir. Fakat her otizmli çocukta bu tanılar eşlik etmeyebilir. Bu sebeple çocuğun gelişiminin iyi gözlemlenmesi, ailenin de çocuğun tanısıyla ilgili olarak doğru bir şekilde bilgilendirilmesi ve doğru kanallara yönlendirilmesi çok önemlidir.
Otizm tanısı olan bir çocuğa sahip olmak ebeveynler için duygusal yönden kırılgan ve zorlayıcı bir durum olabilir. Ailelerin yaşadığı şok, çaresizlik, yetersizlik ve felaketleştirme gibi duygular sebebiyle de bu dönem ebeveynler için travmatik olabilmektedir. Bu durumda ölüm, hastalık, doğal afetlere maruz kalmak vb. diğer psikolojik travmalarda olduğu gibi ailelerinde çocuklarına otizm tanısı konulduğunu öğrendiklerinde ebeveynler travma sürecinin aynı evrelerinden geçebilirler. Bu evreler: ‘’İnkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenmedir’’.
Tüm bu bahsedilen nedenler dolayısıyla yaşam boyu sürecek bu koşullarda çocuğun alacağı eğitim kadar ebeveynlerin de yaşadıkları kaygı ve depresyon süreçlerinde duygu yönetimlerini sağlayabilmeleri için psikolojik destek almaları çok önemlidir. Ayrıca ebeveynlerin çocuğa karşı gösterecekleri tutumların yönetimi noktasında da uzman psikologdan psiko-eğitim almaları otizm süreci boyunca aile ve çocuğun yaşamında kritik rol oynamaktadır.
Otizmli çocuklarda besin seçiciliği, yeme davranış bozukluğu ve gastrointestinal sorunlar ve en önemlisi bağırsak geçirgenliği sebebiyle vitamin ve mineral eksiklikleri görülmektedir. Özellikle otizmli çocuklarda duyusal hassasiyet ve rutinde ısrar nedeniyle besin seçiciliği sık karşılaştığımız beslenme problemidir. Çocuklar belirli renk, şekil, kıvam, koku, sıcaklık gibi besinlerin duyusal özelliklerinden etkilenip o besinleri tüketmeyi reddedebilir. Yeni besinleri deneme konusunda çok zorlanmaktadırlar. Aynı zamanda belirli marka ve içeriklerine karşı özel bir beslenme davranışı gösterebilirler.
Otizmli çocuklarda kabızlık, besin intorelansı, reflü, kusma ve karında şişlik- ağrı gibi sindirim problemleri de görülmektedir. Çocuklar yüksek şeker ve basit karbonhidrat içeren paketli besinleri sık tüketmektedir. Buna ek olarak vitamin, mineral ve lif yönünden zengin olan meyve ve sebze grubunu az tüketmeleri bu sorunları arttırmaktadır. Otizmli çocuklarda önce sindirim problemleri ve bağırsak fonksiyonları değerlendirilmelidir. Otizmde beslenme tedavisi uygularken en sık karşılaşılan sindirim sorunu kabızlıktır. Kabızlık problemi yaşayan otizmli çocuklarda rutin ve obsesif kompulsif davranışların arttığı görülmüştür.
Son dönemde yeni bir bakış açısı sunan beslenme ve otizm arasındaki bağlantılar, semptomları hafifleterek otizm tedavisinde etkin rolü olabileceği görülmüştür. Otizmli bireylerde bağırsak geçirgenliğindeki azalma ile tekrarlı davranışların ve sindirim problemlerinin azalabileceği, davranış kontrol etmede pozitif yönde bir etki sağlamaktadır.
Otizm spektrum bozukluğu ve beslenme tedavisinde farklı beslenme modelleri yer almaktadır. Bu beslenme modelleri arasında glutensiz-kazeinsiz otizm diyeti, ketojenik diyet, candida vücut ekoloji diyeti, eliminasyon diyetleri bulunmaktadır. Bu beslenme modelleri otizmli çocuklarda yapılan kan tahlili, bireysel değerlendirme ve yaşamlarına göre değişiklik göstermektedir. Bir beslenme uzmanı tarafından doktor takibi ile beslenme sürecinin planlanması önem taşımaktadır. Özellikle bu beslenme modelleri bağırsak problemleri yaşayan çocuklarda daha etkili değişimler sağlamaktadır.
Gluten ve kazein içeren besinlerin beslenme düzeninden çıkarılması ile bağırsak geçirgenliği azalmış ve otizmli çocuklarda iyileştirici etkileri görülmektedir. Kazeinsiz- glutensiz beslenme göz teması artışı ve öğrenme becerisinde artış, hiperaktivitede azalma, sterotipik hareketler ve kendine zarar vermede azalmalara yardımcı olabilir.
Otizmli çocuklarda besin alerjileri sorgulanmalıdır. Bağırsak fonksiyonlarındaki değişikliler besin intoleransının da yüksek olduğunu göstermektedir. Besinler incelenmelidir ve ona göre beslenme düzeni oluşturulmalıdır. Beslenme tedavisinin içerisinde fonksiyonel tıp bakış açısı ile vitamin mineral destekleri, probiyotik, yağ asitleri takviyesi gibi yardımcı tedavilerde bulunmalıdır. Otizm ve beslenme; tek bir beslenme modeli ile değil bütüncül beslenme değişiklikleri ile yapılmalıdır. Besinler ilacınız, ilacınız besininiz olsun..
Otizm tanısı alan çocuğun ailesinin, yaşadığı şok evresini sağlıklı biçimde aşması ve kabullenme evresine ulaşması; bu çocuğun alacağı destek eğitimlere ve dolayısıyla da gelişimine katkı sağlayacak kilit noktadır. Ancak ebeveynlerin bu evreye ulaşmaları tabi ki sanıldığı gibi kolay olmayabilir.
Ebeveynlerin zamanla kendiliğinden bu düzeye ulaşabileceği zannedilse de çoğu zaman bu evreye kendi başlarına varamazlar. Bunun sebepleri yaşanan psikolojik durumun zorluğundan kaynaklı tükenmişlik sendromu belirtileri, ebeveynlerin gördüğü sosyal destek azlığı, depresif duyguların yoğunluğu, iç görü yetersizliği, çaresizlik ve ne yapacağını bilememek olabilir.
Çaresizlik içinde olan ebeveynler bazen otizm tanısına sahip çocuklarının gelişim aşamalarında böyle bir konuda destek alabileceklerini bilemezler veya bunun hiçbir işe yaramayacağını düşünebilirler. Bu desteğin yararlı olacağına inansalar bile bu yararın fazlasıyla dolaylı olacağına ve işe yararlık düzeyinin ise yetersiz kalacağına inanabilirler. Ancak ebeveynin olumsuz ruh halinden fazlasıyla etkilenen ebeveyn tutumları çocuğun özel eğitimden göreceği faydayı da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Tüm bu sebeplerle ailenin yeterli psikolojik desteği almaları konusunda kesinlikle çekimser kalmamaları gerekir. Mutlu Yaşam Psikolojik Danışmanlık Merkezi Ailesinde yer alan psikologlarımızla bu konuda güvenle çalışabilir ve merkezimizden ister online psikolog desteği ister yüz yüze psikolog desteği alabilirsiniz.
Mutlu ve Sağlıklı Bir Yaşam Sürmeniz Dileğiyle….
Bu konu ile alakalı bir başka yazımıza https://mutluyasam.com.tr/otizm-spektrum-bozuklugu-nedir/ bağlantısından ulaşabilirsiniz.
Önceki yazımızı https://mutluyasam.com.tr/intihari-dusunmek-ozkiyim-ve-psikolojik-boyutu/ linkinden okuyabilirsiniz.
İçerikler