Adres
Cumhuriyet Mah. Dekanlar Sok. No:2 D:1 Süleymanpaşa-TEKİRDAĞ
Danışan Destek Hattı
0850 307 57 22
Adres
Cumhuriyet Mah. Dekanlar Sok. No:2 D:1 Süleymanpaşa-TEKİRDAĞ
Danışan Destek Hattı
0850 307 57 22
“İnsanı acı değil, kendine acımak bitirir.”
Dostoyevski
“Zaten tüm aksilikler hep beni bulur.”
“Bir işim de yolunda gitse şaşarım.”
“Haksızlık bu!”
“Ne kadar da şansız bir insanım.”
“O böyle yapmasaydı başıma bu iş gelmezdi.”
“Vah zavallı ben!”
Başımıza gelen olaylar karşısında kendimize sadece acıyorsak, sürekli mağdur, tuzağa düşmüş hissediyorsak, her şeyin yalnızca bizim başımıza geldiğini düşünüyorsak ortada gerçekten problemli bir durum olabilir. Hayatta hepimizin başına türlü türlü şeyler geliyor; kimisi zor kimisi kısmen daha küçük ve çözümlenebilir şeyler… Ama bir şekilde “her zaman herkes hep mutlu ve hep kazanan olamıyor.” Buna rağmen bizim o durum karşısında tutunduğumuz tavırsa hayata karşı duruşumuzu belirliyor.
Kimi insanlar kendilerine acıyarak kolayca kurban psikolojisine girerler. Bu insanlar sürekli kendilerini aşağı çeken ve kendilerini mağdur gören insanlardır. Böyle davranarak dışardaki insanlardan kendilerini kurtarmaları için yardım beklerler. Bir süre sonra insanların kendilerine yardım etmediklerini gördüklerinde bu sefer onlara karşı kinlenip öfkelenebilirler. Sürekli olarak kendine acıyıp kurban rolüne giren insanlar başlarına gelen olaylar için bir sorumlu ararlar. Duygularının, işlerinin, kararlarının sorumlusunu bulmak için uğraşırlar.
Bu kişiler yaşadığı kötü durumlar ve başına gelenler için hayatlarının başka faktörler tarafından kontrol edildiğini düşünebilirler. Sürekli diğerlerini ve başka şeyleri suçlama eğiliminde olan bu kişiler, her zaman başkalarından şikâyet halindelerse, “zaten, hep, keşke, neden hep ben, şöyle olsaydı böyle olmazdı” gibi söylemleri çok fazla kullanarak kendilerine acıyorlarsa, bir savunma mekanizması olarak geliştirdikleri kurban psikolojisi içerisine giriyor olabilirler.
Kişinin kendine acıyarak kurban moduna girmesinin temelinde genelde zayıf bir özgüven yatar. Çünkü kişi hata yapabileceğini ve yetersiz olduğunu o kadar çok kabullenip içselleştirmiştir ki bu durum onu hayattaki olaylarla ilgili sorumluluk alamaz hale getirir. Bu kişiler büyük kararları kendileri vermemeye çalışırlar.
Kendine acıyan kişiler hayatlarında etken değil edilgen taraftadır. Bu kişiler hayatlarının dümenini elinde tutamazlar. Böylelikle işler yolunda gitmezse başkalarını suçlayabilir ve mağdur hissedip kendini o durumdan sıyırabilirler. Fakat kişi kendine acıyıp kurban psikolojine girse bile, işler iyi gitmediğinde ve etrafında suçlayacak kişiler olduğunda da kişi yine de içten içe kendini de suçlu hisseder. Kişi bu psikolojideyken kendi gücünü ve yapabileceklerini küçültür, dış dünyanın etkisini ve gücünü olduğundan fazla algılar. Bu durumda kişi doğal olarak kontrol kaybı ve çaresizlik hisseder. Yaşadığı zorlayıcı olaylara boyun eğerek, razı gelerek ya da sadece yakınarak baş etmeye çalışabilirler. Bu durumda kişi kendi durumu kader, kısmet ya da insandan kaynaklı olayları dahi Allah’ın taktiri olarak yorumlayabilir.
Bir diğer taraftan ise küçüklükte öğrenilmiş olan kendine acıma duygusu, kişiye çocukken ihtiyaç duyulan ilgiyi ve bakımı almasını sağlamış olabilir. Bireyin büyürken yaşadığı çevreye ve koşullara uyum sağlayabilmesi adına duyduğu kendine acıma duygusu, zaman içinde katılaştığında ve bir örüntü haline geldiğinde bireyin gerçek ihtiyaçlarını fark etmesi ve bunlara ulaşabilmek için uygun şekillerde eyleme geçmesini engelleyerek zarar verici hale gelebilir.
Hiç kimse kendine acıma duygusuyla doğmaz. Bebeklerde ve küçük çocuklarda bu his kendi kendine oluşmaz. Ancak, kişinin çocukluğunda kendi yaptığı hatalar başka şeylerin yüzünden olmuş gibi çocuğa yansıtıldıysa; örneğin çocuk sehpaya ayağını vurduğunda annesinin de sehpaya vurarak sehpayı suçlaması gibi ya da ailesi çocuğa kendisini çok fazla küçük ve güçsüz olduğunu hissettirdiyse; örneğin çocuğa sürekli “Dur, sen yapamazsın. Ben senin yerine yaparım.’’ gibi söylemlerin olduğu durumlarda, çocuğun etrafındaki yetişkinler de çocuğun hayatta karşılaştığı sorunların sorumluluklarını hep başkasına yüklemiş olurlar.
Ebeveynlerinin bu tutumları karşısında çocuk da ailesinden ilgiyi ve sevgiyi sadece ağladığı veya şikayet ettiği zaman aldığını düşünmeye başlarsa ya da ailesi tarafından sevilmeme, yetersiz hissettirilme, dışlanma, yalnız bırakılma gibi durumlar yaşadıysa o zaman bu çocuk büyüdükçe hayatta kalabilmek için kendisine bir savunma mekanizması geliştirerek kurban psikolojisine girer. Çocuğun büyürken ihtiyaçların görülmemesi, onaylanmaması, büyürken gelişimsel olarak bir çocuğun baş edemeyeceği olaylar karşısında yalnız bırakılmış olması gibi sebepler de kişinin kurban psikolojine girmesine zemin hazırlayan nedenler arasındadır.
Kişinin kendine acıma duygusu yaşamı boyunca kendisinin önündeki en büyük engellerden biridir. Çünkü bireyin kendine acıma duygusu kendisinin gerçek potansiyelinin ortaya çıkmasının önüne geçer. Bu durumlarda kişi, karşılaştığı problemler karşısında sadece şikâyet eder ya da başına gelenler yüzünden başka kişileri, başka şeyleri suçlar. Bu durum ise kişinin sorununun gerçekten ne yüzünden kaynaklandığını görmesini engeller. Bu yüzden de kişi, sorunun tetikleyicilerini farklı yerlerde arar ve sorunun asıl kaynağını bulamaz. Dolayısıyla sorunu çözmek adına da doğru eylemlerde bulunmaz.
Kişi yaşadığı sorunların sonunda hep hüsran sonuçlarla karşılaştığında, bu kişinin yaşamı karamsar düşüncelerle dolan bir kısır döngüye girer. Böylece kendine acıma duygusu gittikçe kronikleşen bir hal alır. Kişi artık kendi hayatında mağdur rolündedir ve kurban psikolojisinin içine girmiş durumdadır. Bu durumun içinden çıkabilmenin tek yolu ise kişinin kendi kararlarının, duygularının, başına gelen olayların sorumluluğunu kendisinin almasından geçer. Bireyin bu sorumluluğu alabilmesi için de sağlıklı bir özgüvene ve psikolojik açıdan dayanıklı olmaya ihtiyacı vardır.
Özgüven sahibi kişiler özüne güvendikleri için, kendilerinin güçlü ve zayıf yanlarını bilip ona göre hayatta aksiyon aldıklarından dolayı karşılaştıkları problemlerin sebeplerini de başkalarına yüklemek yerine sorunun kaynağını iyi anlayıp kendisinin üretebileceği çözümlere odaklanırlar. Özgüven sahibi kişiler şikâyet etmenin veya sorunun sebebini dış faktörlere bağlamanın sorunu çözmeyeceğini aksine sorunu daha çok büyüteceğini bilirler.
Mutlu Yaşam Merkezimizde bulunan psikologlarımız, psikoterapi seanslarında kendine acıma duygusuyla çalışırken özgüven kavramı ele aldıkları en önemli konulardan biri olmaktadır. Uzmanlarımız, özgüveni yükseltmek için ise danışanlarımızın şimdiye kadar özgüven gelişimini engelleyen kendine yönelik öz değer, öz saygı, öz şefkat, öz kabul kavramlarının tekrar yapılandırılmasına önem verirler. Kişi her birey gibi kendisinin de hakkı olan hak ettiği değeri hissedebildiği zaman ancak özgüven yükselebilir. Özgüven yükseldikçe kişinin olayları sağlıklı yorumlama becerileri de güçlenir ve kişi soruna odaklanmaktan çok çözüme odaklanmaya başlar.
Seans süreci boyunca iyileşen en önemli durumlardan bir diğeri ise kişinin problem çözme becerilerinin güçlenmesidir. Böylece kişi, başına gelen olumsuz olayların gerçekten başka faktörlerin ya da başka kişilerin yüzünden olsa bile, kendine acımak yerine bundan sonra bu sorunla nasıl baş edeceğine ve bir daha aynı sorunu yaşamamak için hayattaki seçimlerini nasıl yapması gerektiğine daha fazla odaklanır. Bu durum ise kişinin kendi hayatının kontrolünü yeniden kendi eline almasının rahatlığını sağlaması demektir.
Bu konuda danışanlarımızla çalışırken önemle üzerinde durduğumuz bir diğer konuysa kişinin mağdur rolünde olmasının kişiye getirileri ve götürülerinin fark ettirilmesidir. Bu kişiler şikâyet ederek, kendisine acıyarak etrafındaki insanların da kendisine acımasını, kendisine üzülmesini ve kendisine hak vermesini sağlatarak farkında olmadan kendi mağduriyetini kendisine yanlış yollardan ispat eder gibi davranıyorlardır. Böylece kişi yine farkında olmadan kendisini bir kısır döngü içine almış olabilir. Aynı zamanda kurban psikolojisinde olması da kişinin hayatını olumsuz şekilde etkiliyordur. Fakat kişi bunların yine hiçbirinin farkında değildir. Dolayısıyla psikoterapi seansları boyunca bu durumda olan kişinin konuyla alakalı belli bir farkındalık düzeyine gelmesi yönünde çalışmalar yapmak çok önemlidir.
Yine de her bireyin kendi yaşam öyküsü farklı olduğu için her danışanla aynı çalışmalar yapılmayabilir. Kimi danışanlarımızın kendine acıma duygusunu ortaya çıkaran yaşamsal travmaları varken kimi danışanlarımız için kaygının tetiklediği düşünce çarpıtmaları baskın olabilir. Bu yüzden uzmanlarımızın her danışanının yaşam öyküsüne bağlı olarak izlediği yollar, uyguladığı psikoterapi yöntemleri farklı olsa da her bir danışanımız için hedeflediğimiz sonuç yine danışanlarımızın kendi yaşamlarıyla ve kendileriyle ilgili farkındalığı yüksek ve özgüveni güçlü bireyler olmalarıdır.
Bu nedenle tüm uzmanlarımız, kendine acıyarak kurban psikolojisi içerisine girmiş ve bu durum için çözüm arayan bireylerle yüz yüze veya online EMDR, bilişsel-davranışçı terapi, şema terapi, kısa süreli çözüm odaklı terapi gibi bilimsel köklere dayanan psikoterapi seanslarıyla bu soruna en kısa zamanda çözüm bulma yoluna giderler.
Herkese sağlıklı ve mutlu günler dileriz.
Bu yazımızda sizlere Kendine Acıma Duygusu hakkında bilgi verdik. Bir önceki yazımıza https://mutluyasam.com.tr/mazosizm-hakkinda-her-sey/ linkinden ulaşabilirsiniz.
İçerikler